onuru bağışlayanlar haykırmaz…

… Masalı anlatan ihtiyar adam derin bir nefes aldı ve hayıflanarak sözlerine devam etti: Ben bilmiyordum onuru bağışlayanlar haykırmaz. Coşkuya kapılıp tezahürat yaparak bağıranların uğultusu, kendilerine onur bahşedilenlerin sevincinin sesidir. Ve kalabalık çığlıklar atıyordu… Şu anda size anlatacaklarım öykümüzün kaderidir. Sakın bana, ‘Öykünün de kaderi mi olurmuş?’ diye sormayın! Ah serüvenler… serüvenler… Eğer şimdi anlatacaklarım … Okumaya devam et onuru bağışlayanlar haykırmaz…

yarın diye bir şey yok!

*** Getirdiğin mor çiçekleri vazoya koymak için mutfağa geçtim. Arkamdan geldin. Çayı pencerenin önünde içtik. ‘Bugün mesai yok mu?’ diye sordum. Sen, ne yani der gibi, ‘Vaaar!’ dedin. İçten içe sevindim. Demek acelen yoktu. Hemen kaçmayacaktın! Sigaranı yakarken, ‘Bir telefon etmeliyim,’ dedin. Doktor arkadaşınla bir hasta hakkında konuştun, biraz geç kalacağını eklemeyi de ihmal etmedin. … Okumaya devam et yarın diye bir şey yok!

Paşa’nın Yeğeni Nasıl Hızlı Büyüdü? -3-

Hümayun’un canı sıkılmıştı. Akşama, otelde görüşmek üzere ayrıldılar. Hümayun’un kafasını meşgul eden başka bir şey daha vardı, kulağında babasının sesi tınlıyordu: “Halletmelisin!” Ama Erdelan giderse birçok şeyi de kendisiyle götürür. Birçok irtibat halkası da kopar. “Paşa Amcan yetmemiş gibi… zavallı Meryem… o salağın bunu bilmesi gerekirdi… aslanın kuyruğu ile oynanmaz… Halletmelisin!” Hümayun’a göre Erdelan, Almanya’yla … Okumaya devam et Paşa’nın Yeğeni Nasıl Hızlı Büyüdü? -3-

Paşa’nın Yeğeni Nasıl Hızlı Büyüdü? -2-

Hümayun, gizlice yurtdışına gitmiş, orada gereken eğitimi gördükten sonra İran’a dönmüştü. Tavırları kısa sürede olgunlaşmış, konuşma tarzı değişmişti. Erdelan’ın dediği olmuş ve o, hızla büyümüştü. Gerçi hep düşünceli görünüyordu; ama hiçbir şekilde dalgın değildi. O uçarı, sorumsuz havasından eser kalmamıştı. Erdelan, onunla eğitim gördüğü ülkenin dışında, bir Akdeniz ülkesinde buluşmuştu. Son görüşmelerinin üzerinden iki ay … Okumaya devam et Paşa’nın Yeğeni Nasıl Hızlı Büyüdü? -2-

Paşa’nın Yeğeni Nasıl Hızlı Büyüdü? -1-

“Erdelan, konuyu bu kez başka yerden ele almayı yeğledi: “Bak! İyi dinle beni! Timur Paşa Amcanın kalleşçe öldürülmesi, o orospu çocuğu Komitecilerin işiydi. Katili bulamadılar. Herkes bir laf etti. Ama…” dedi ve duraksadı. Hümayun’un, tüm dikkatini toplamasına fırsat tanır gibiydi. Belki de neyi, nasıl ve nereye kadar söylemesi gerektiğini bir kez daha değerlendirmek için kendisine … Okumaya devam et Paşa’nın Yeğeni Nasıl Hızlı Büyüdü? -1-

son mektup

Sirus karanlık hücresinde, Rana’ya son mektubunu içinde yazıyordu: Kimse benden haber alamayacak. Bunu da sana söyleyeceğim. Sana karşı hiçbir sır saklamadım. Dün gece uyumadım. Düşündüm hep. Düşündüklerimi de söyleyeceğim. Çünkü bu benim ilk gülüşümdür; o benim ilk gülüşümdü. Bebeğin annesine, oyuncaklarına gülüşü değildi. İlk gülüşüm, döl yatağından kopan, yeniden doğuşu için, döl yatağına geri dönecek … Okumaya devam et son mektup

eşek günlerimdi!

Bir tanecik Sirus’um! O, yaşama sanatıydı sevgilim! Senin ve benim olan. Yarın yokmuş işte bir tanem! İçinde bulunduğum ‘bugün’ yoktu… O günler, sabahtan akşama kadar yaptığım hiçbir şey yoktu. O akşam, Ağa Abdullah’ın evinin üst katında, yere oturup dizlerimi kucakladığında yalan söylemiyordun biliyordum; ama sana da, kendime şaştığım kadar şaşıyordum. Cebinden küçük bir kutu çıkardın … Okumaya devam et eşek günlerimdi!

kendine yalan söylemiş olacaksın

Sirus’un odasına gelene kadar dudaklarında aynı gülümsemeyi taşıdı. Kapıyı tıklattı ve ardından kulak kabarttı. Aralarındaki tek ortak nokta belki de Beethoven ve Mozart’a olan ilgileriydi. Yanıt beklemeden içeri girdi. “Ne kadar tembelsiniz Küçükbey! Daha elbiselerinizi giymemişsiniz!” “Aceleniz mi var?” “Bırak elbiseyi şimdi, yemeğin soğuyacak.” Sirus, yemek tepsisini Mandana’dan alarak duvar kenarındaki yer minderine çöktü. Yemeye … Okumaya devam et kendine yalan söylemiş olacaksın

Habib’in vasiyeti

Habib Abimin arkadaşı Murteza’nın bize geldiği gündü. Habib, Murteza’ya, bana anlatmasını söylemişti: “Dönmezsem, benim odamda, dolabımın üst rafında bir kutu var. İçinde bir mektup; çok şey yazılı… Alın yırtın. Kutu boş kalsın.”  ‘Vasiyetim,’ demek istemiş belki de; ama neden boş kalacakmış ki… Bana neden boş bir kutu bırakmak istemişti? Vasiyetinden yoksunlaştırılmış bir kutu! Kutuda başka … Okumaya devam et Habib’in vasiyeti