Mevlana’dan çevirdiğim bir gazel

Evin aydınlığısın bırakıp evi gitme sakın
      Şeker gibi işretimizi koru fakat gitme sakın
Baş düşmanım işve eder işvesini dinleme sen
      Can evimi hüzne gama sen bırakıp gitme sakın
Bizim ve öz düşmanını tanrı için şad eyleme
      Dinleme düşman hilesin dostu üzüp gitme sakın
Hasteli kimse sanemim güzel konuşmaz arkadan
      Dost kereminden neyin var, var ise ver gitme sakın
Saman gibi her soluğun her rüzgara salma sakın
      Vesveseyi bir kerede yak fakat gitme sakın

Şirazlı Sadi’den bir gazel

Öldüğüm nefeste seni arzularken ölürüm / sokağının toprağı olurum umuduyla can veririm

Kıyamet sabahı kaldırdığımda başımı topraktan / seninle konuşmaya kalkarım seni arar dururum

İki âlemin tanıkları tanık oldukları o cem’ide / senden yana bakarım tekçe senin kulun olurum

Yokluk yatağında uyursam da binlerce yıl ne gam / sonunda senin saçının rayihasıyla uyanırım

Ravza hadisini söylemem, koklamam cennet çiçeklerini / Huri cemalin aramam sana, sana koşarım

Rıdvan sakisinin elinden içmem cennet şarabını  / bana şarap ne gerek yüzünün sarhoşu olurum

Sen var iken gitmek bin çölü aşmak kolay /  hata yaparsam eğer Sadi sana doğru gelirim.

Yanlışlıkla kendimden kaçtım

Şakayık Za’feri’den İran Kadın Ozanlar Seçkisi için çevirdiğim bir şiir:

 
kendim gibi bir aşık
küçük memeleri ve soluk teniyle
gövde üzerinde sevdalıca dönmek
karanlık ve yalnızlıkla dolu
dörtnala
gitmek
babaya karşı ayaklanmış
bu hatalı yılların analığının anası olduğunu
bilen bir annenin anılarına karşı ayaklanmış

Okumaya devam et “Yanlışlıkla kendimden kaçtım”

Suskumuzu öldürdüler

Şebnem Azer’ın İran Kadın Ozanlar Seçkisi için çevirdiğim bir şiiri:

suskumuzu öldürdüler

 
suskumuzu öldürdüler
ağızla caddeye sürüklediğimiz gövdemizi
soğuk silahımız olan elimizi
sesimizi öldürdüler

hayır!
biz hiçbir şeyi saklamadık
ne ceplerimizde
ne yumruklarımızda
sadece
bu hıncın karanlığını aydınlatan
bir ışık istiyorduk
gözyaşlarımızı
mendilinin köşesine teyelleyecek
bir el
adımızı anımsayacak bir kelam istiyorduk

Okumaya devam et “Suskumuzu öldürdüler”

sonsuz Tuba

Roya Tefti’den İran Kadın Ozanlar Seçkisi için Farsçadan çevirdiğim bir şiir:

bin dallı tubayım Tuba
biricik yol kalmış
ben senin sütünü kendimle paylaştım yalnızca
senin yuvarlak yapraklarını emerim ellerimin sumağı 
ve gözlerim göğsünde
Tuba!
erimiş karların kadınısın
her iki göğsünü koy ağzıma
aşkı paylaşıyor musun? başsızım ve uykusuz
senin o yan yatışının hazzı var ya?
koynumu saksı yapayım senin için
en yüksek dalının bibere bulaşmamış olduğunu söyle
son güneşi senin için yerim sonuna değin
bitmeyen Tuba
ve o adsız dalı koy ağzıma

Hayyam’dan çeviridklerim!

 Bu dörtlülerin ilki orjinal farsça, sonrasında benim çevirilerimdir. Affola!

Ber mefreşe xak xoftéqan mibinem                     der ziré zemin nehoftéqan mibinem

Çendanké bé sehrayé edem minégerem              na amedeqano reftéqan mibinem

Toprak halıda çok uyuyanlar gördüm                 altında yerin ne saklananlar gördüm

Yokluk çölüne baktığımda ben heyhat                hiç gelmemiş ile gitmiş olanlar gördüm

Okumaya devam et “Hayyam’dan çeviridklerim!”

artık yalnız değilim

benim omuzlarımda bir güvercin var senin ağzından su içer
benim omuzlarımda bir güvercin var boğazımı tazeler
benim omuzlarımda bir güvercin var ağırbaşlı ve iyi
benimle aydınlıktan söz eder
ve insandan-tüm Tanrıların Tanrıçası olan-
 
ben insanla yıldız dolu sonsuzlukta yürüyorum
(Ahmed Şamlu, bana aydınlıktan söz et, ç:h.h.)

İstanbul’u seyrediyorum sarhoş kulaklarla

Şeyda Mohammedi

bu yolu buraya mavi otobüsle kasten getirmişler     tuhaf güvercin dalgalarıyla
ve gömleğin, eteğin ve çizmelerin dur duraksızlığı
aynalarda bir şeyler olmuş galiba   ne oldu sana İstanbul?
sen birisini giyinmişsin ve bu sevgilinin kokusudur omuzlarından           toprak ve sardunya kokusu
kendi uçarı renginin kokusu
 Okumaya devam et "İstanbul’u seyrediyorum sarhoş kulaklarla"