Juan Gelman…

Yalnızca umudun dizleri beresizdir.
Ama yine de kanarlar.

***

“Hayatımdaki en büyük onur” diyordu Arjantinli şair Juan Gelman doğduğu mahallenin (Villa Crespo-Buenos Aires) takımı Atlanta, kulübün kütüphanesine onun adını verdiği için. Latin Amerika’nın hemen hemen bütün şiir ödüllerini alıp ardından 2007 yılında İspanya’nın en büyük edebiyat ödülü Cervantes’i onurlandıran 82 yaşında bir ihtiyar büyük şair olarak söylüyordu bunu.

Okumaya devam et “Juan Gelman…”

yelelerinde hasretim…

Şiirin orijinal dili: Almanca 

Die erde unter meinen Füssen bebt
vom donnernden Hufschlag der Pferde
im Galopp stürmen sie davon
wild, ungezähmt, aufgescheucht
zur Flucht nach vorn
doch in ihren Mähnen
verfingen sich meine Wünsche
meine Schnsucht
mit ihnen zu fliehen

Pferdegeruch leigt in der Luft
und Wehmut
und ein wenig Neid
und am Horizont
tanzen kleine schwarze Punkte
und die Erde, auf der ich stehe
hat sich schon wieder beruhigt
als wäre es nur ein Traum gewesen
von Freiheit
oder
die Ahnung
von Unfreiheit

Çevirisi (h.h.)

ayaklarımın altında yer titriyor
aniden kopan fırtına gibi
dört nala geçen atların toynakvurumlarından
gem koparmış, yabansı, ürkmüş
ileriye koşan atların
yelelerine düğümlenir arzularım
hasretim
onlarla birlikte firari…

hava at kokusuyla dolu
ve acıyla
ve biraz da imrenme…
gözeriminde
küçücük siyah noktalar oynaşır
ve üzerinde durduğum bu yeryüzü
yeniden dinginliğe kavuşur
sanki bir düştü olup biten
özgürlüğün düşü
ya da
sezgisi
tutsaklığın!

(Şiir: Margot Bickel, Almancadan çeviri: haşim hüsrevşahi)

 

 

Margot Bickel’den iki şiir…

1-

Görsel sonucu
Margot Bickel, 1958 Almanya.

rüzgar hasretimizin şarkısını söyler
ve ışıltılı gökyüzü düşlerimize aldırmaz
her kar tanesi akmayan gözyaşıdır

susku söylenmemişlerle doludur
eylenmemiş davranışlarla
gizli aşka itiraflarla
ve söylenmemiş şaşkınlıklarla

bizim gerçeğimiz suskumuzda saklıdır
senin ve benim!

Okumaya devam et “Margot Bickel’den iki şiir…”

ey yargıçlar!

“Yargıçlar, inanır mısınız? Doğruyu söylemeye utanıyorum; ama söylemeliyim. O şairlerin, eserleri hakkında dedikleri, orada bulunan hemen herkesin diyebileceğinden daha iyi değildi. O zaman anladım ki şairler eserlerini bilgilerinden değil, bir çeşit içgüdü ile Tanrıdan gelme bir ilhamla yazıyorlar, tıpkı bir sürü güzel şeyler söyleyip de dediklerinden bir şey anlamayan tanrı- sözcüleri, biliciler gibi. Şairler için de öyle olduğunu gördüm; üstelik onlar, kendilerinde şairlik var diye, bilmedikleri şeylerde de insanların en bilgini olduklarını sanıyorlar. Yanlarından ayrılırken anlamıştım ki, devlet adamları karşısında nasıl bir üstünlüğüm varsa, onlardan da böylece üstünüm.

Okumaya devam et “ey yargıçlar!”

namlılığa övgü

Aziza Yusofi’ye

Soğuk toprağa ve işaretlere

 

ayyyyy Suna Hanım
lalelerin çıkmaz sokağında senin ağzın güzel bir tımarhaneydi
panteri üstten bağladın ve dolunayı yazdım
meme işte bahçenin bu beyaz boru çiçeği ve sütüm helal
tamam dedim
ilaç yerine Yusuf yedirdiler bana           gömleğimden bayrak kestiler     büyüsüz                       unuttum üfürüğü yazık!
küpelerin yakutlarının minnetine tutuldum

Okumaya devam et “namlılığa övgü”