sen, o mutlak ateş!

“Sen, o mutlak ateş. Dilimin ilk sözcüğü. Gökler ve denizlerim arasındaki öyküm. Dört rüzgâra okuduğum bitimsiz şarkılarım. Sen, o mutlak ateş; denizlerimden ağan ve denizlerime dökülen ateş… Yedi dil açtım yedi ikliminde, yedi dilinle okşadın yedi yerimden öptün kutsadın…

Saçlarının arasında sakladığın altı rüzgara hüküm süren o kutsal soluğu bırakıyorsun yanaklarıma… yanaklarımda senin ateşin çiçek açar… şimdi kara bakışlarını görebiliyorum. Kara gecelerimde yanıp sönen parlak yıldızlarını. Dört yönden esen dört rüzgar senin saçlarında çiftleşirler. Rüzgarın ıslık çalmayı öğretti yılanlarıma, buğday başaklarıma esmeyi, çalgılarıma nağme öğretti, acılarıma iniltiyi, kulaklarıma o ateşli mırıltıları…

Okumaya devam et “sen, o mutlak ateş!”

Paşa’nın Yeğeni Nasıl Hızlı Büyüdü? -3-

Hümayun’un canı sıkılmıştı. Akşama, otelde görüşmek üzere ayrıldılar. Hümayun’un kafasını meşgul eden başka bir şey daha vardı, kulağında babasının sesi tınlıyordu: “Halletmelisin!” Ama Erdelan giderse birçok şeyi de kendisiyle götürür. Birçok irtibat halkası da kopar. “Paşa Amcan yetmemiş gibi… zavallı Meryem… o salağın bunu bilmesi gerekirdi… aslanın kuyruğu ile oynanmaz… Halletmelisin!” Hümayun’a göre Erdelan, Almanya’yla yakınlaşarak gerçek dostlara sırt çeviriyordu. “Fransa’da, Almanya’da kimleri buldu acaba? Ya Kore’de?” diye düşündü. Erdelan akşam, otelin lobisinde oturmak istedi, Hümayun, odaya çıkmalarını önerdi. Sağ eliyle Erdelan’ın sırtını hafifçe okşarken, sol eliyle, beline hoş bir ağırlık veren silahını yokladı.

Okumaya devam et “Paşa’nın Yeğeni Nasıl Hızlı Büyüdü? -3-“

Paşa’nın Yeğeni Nasıl Hızlı Büyüdü? -2-

Hümayun, gizlice yurtdışına gitmiş, orada gereken eğitimi gördükten sonra İran’a dönmüştü. Tavırları kısa sürede olgunlaşmış, konuşma tarzı değişmişti. Erdelan’ın dediği olmuş ve o, hızla büyümüştü. Gerçi hep düşünceli görünüyordu; ama hiçbir şekilde dalgın değildi. O uçarı, sorumsuz havasından eser kalmamıştı. Erdelan, onunla eğitim gördüğü ülkenin dışında, bir Akdeniz ülkesinde buluşmuştu. Son görüşmelerinin üzerinden iki ay geçmişti. Erdelan Amerika’da, o ise Tahran’da, babası Menuçehr Han’ın yanındaydı.

Okumaya devam et “Paşa’nın Yeğeni Nasıl Hızlı Büyüdü? -2-“

Paşa’nın Yeğeni Nasıl Hızlı Büyüdü? -1-

“Erdelan, konuyu bu kez başka yerden ele almayı yeğledi: “Bak! İyi dinle beni! Timur Paşa Amcanın kalleşçe öldürülmesi, o orospu çocuğu Komitecilerin işiydi. Katili bulamadılar. Herkes bir laf etti. Ama…” dedi ve duraksadı. Hümayun’un, tüm dikkatini toplamasına fırsat tanır gibiydi. Belki de neyi, nasıl ve nereye kadar söylemesi gerektiğini bir kez daha değerlendirmek için kendisine bir fırsat vermek istemişti. Genç adamın, kendisini bütün dikkatiyle dinlediğinden emin olunca devam etti: “ama iş daha çetrefil olabilir. Paşanın, saray ve güvenlikle ilgili işlerde hangi pozisyonda olduğunu, nerede olduğunu bilmiyorum gerçi; fakat çok önemli bilgilere sahip olduğunu tahmin etmek pek zor değil. Yani, içerden bir temizleme harekâtı da olabilir. Bunu yakında öğreneceğiz. Her hâlükarda, pek açık oynamamalıyız. Anlıyorsun, değil mi?”

Okumaya devam et “Paşa’nın Yeğeni Nasıl Hızlı Büyüdü? -1-“

hayal dünyasında iç konuşma!

– Kendime soruyorum: Hayali bir ülkede ne zaman mevcut düzen içindeki yasalara göre suçlar artar?
– Neden hayali bir ülkeden söz ediyorsun?
– Sorunun bu parçasını geç… sen de bilirsin niye…
– Tamam… sorunun ne zaman sonrasını yanıtla!
– Yanıtlıyorum: Çok basit… toplumda yasaklar artınca ve işlenen suçlara karşı suçluluk algısı azalınca…
– Nasıl yani?

Okumaya devam et “hayal dünyasında iç konuşma!”