bax Fiyodor
Tebriz senin qerdeşindir
qara qebir daşları Maralanda
Éyanalıdan ucalan güneşe baxar
.
bax Fiyodor
bu qarlı şeherde menim nisgilli sözlerim var
belke senin aq gécelerine benzeyir
belke de dostaq qaranlığına
.
Sermaye düzeni yalnız bireyi yaratır onun yalnızlığını artırır. Bu yalnızlıktaki kopuşlar sadece toplumdan değil, çevreden, dosttan, konu komşudan kopmanın ötesinde kendinden de kopmayı doğurur.Mağarada kalmayı tercih eden biri şiir dünyasına girmese yeğdir. Zaten giremez de! Zira şiir bir bakıma insanın dört ayak üzerinden kalkıp iki ayak üzerinde durabilmesi, zihninin ve yüreğinin ayaklanmasıdır. Bu ayaklanma gerçek bir ayaklanmadır, bir başı kaldırmak, başkaldırmak ve isyandır.
Söyleşi yapan: Muazzez Uslu[1]
Şiir yazmak eğitim, birikim ve keyif işi midir? Günlük geçim sıkıntısı yaşayan biri şiir yazabilir mi?
Şiir yazma özgürlüğü özel bir yaşam tarzını seçme özgürlüğüdür. Yaşamın içinde cereyan eden şiir, bu yaşam tarzını seçen ve yaşayan olgu olarak şiiri gören ve onu yaşayan kişi tarafından sözcüklerle ifadesini bulur. Şiir yazmak her zaman “şiiri yazmak”la aynı eylem biçimi olmayabilir. Birçok “şiir” diye yazılan dizeler aslında, yaşamın içinde cereyan edenin gereğince ifade edilememesinden ziyade tıpatıp yaşamın kendisi olması nedeniyle şiir olmaktan uzaklaşır. Şunu demek istiyorum; sanat bir yerde gerçekliğin estetik alanda ifade edilememesi ve o ölçüde de “eksik” kalmasıyla mükemmele yaklaşır ve yaklaşmaz. “Bu bir pipo değil” ifadesiyle de şiire ve şiir yazma eylemine yaklaşmak mümkündür! Gerçekliğin olduğu gibi ve şiirsel estetikten ve gereklerden uzak ifadesi, düz yazının ve daha çok da röportaj janrının alanına girer.
Tüm bunları göz önünde tutarak diyebilirim ki şiir yazanın geçim derdi, onu bu bakış açısından ve yaşamdaki keşiflerini kendine özgü biçimleri ve estetik özellikleri ile ifade etmesinden alı koymaz. Elbette ki şiir yazmak bir eğitim meselesidir: içsel dünyanın eğitimi, bakış açısının eğitimi, toplumsal duyarlılık eğitimi, uygarlık açısından eğitim, insanı ve doğayı görme ve duyumsama eğitimi. Mağarada kalmayı tercih eden biri şiir dünyasına girmese daha yeğdir. Zaten giremez de! Zira şiir bir bakıma insanın dört ayak üzerinden kalkıp iki ayak üzerinde durabilmesi, zihninin ve yüreğinin ayaklanmasıdır. Bu ayaklanma gerçek bir ayaklanmadır, bir başı kaldırmak, başkaldırmak ve isyandır. Ve şiir işte tüm bunların da eğitimidir. Ama bu eğitim ilkokul, üniversite ve kısacası mektep eğitimi de değil. Hiç kuşku yok ki şair çok okumalı: diğer şairleri, doğayı, insanı, toplumu okumalı ve hissetmeli, içselleştirmeli. Kişi keyif için şiir yazmaz ama şiirden estetik keyif alır.
saçına taktığın güle benzer gülüşün
kim tuttu aynayı gözlerine
günbatımı böyle apansız
tırnakların kına boyalı
yarısı acı
*
dişlerinde dişlediğin elma hınç
ben geri gelmez diye hayıflandım oysa
bir bir sayarım yitirdiğim günleri avluda
seni beklerken sen voltada
*
güle benzer gülüşlerin saçında
gözlerinde ayna tuttu ellerimi
bırak gideyim gel artık diye
saçını ver rüzgara bilir sokaklarımızı
*
ah ne desem
kör bıçak günlerimiz şimdi
kesmez de aksın kanım
kuzu ceylanım canım
H.H.