O!

Sudabeh Eşrefi’den kısa bir öykü

Farsçadan çeviri: Haşim Hüsrevşahi

Bakışları masadan ve kahve fincanından kalkıp odanın diğer tarafına, pencereye ve yağmura varıncaya kadar o kadar uzadı ki sanırsın hiç varmayacak. Bir yıl daha yaşlanmışız son görüşmemizden bu yana. O, eşi ve ben akşam yemeği masasında oturuyoruz ve sessizce kahvemizi içiyoruz. Tak tak tak tak tak… cama vuruyor. Sesimizi ara ara kısıyor.

Neden, neden?

18. Uluslararası İrfan Müziği, Eylül 2021, Konya

İcra: Alim Qasimov, Ali Reza Qorbani

Şiir: Mevlana, Şems Divani, 50. Gazel

Beste: Hesam Naseri

https://www.youtube.com/watch?v=n_ZKTif5tTY&list=RDn_ZKTif5tTY&start_radio=1

Ey ki vefadan çekilmişsin köşe kenar neden neden

Ben gibi bir yorgundan yüz çevirmişsin neden neden

Benim gönlüm ki senin yerin, senin vefanın işleği

her nefesle vuruyorsun zahmi sinan neden neden

yeni cevher cevherlikte çaldı onu Müşteri’den

can ve cihanı çalırsın can ve cihan neden neden

Hıdır pınarı kevsersin abi hayattan serinsin

senin hicrinin ateşinde ağzım kuru neden neden

senin sevgin gizli olur, sevginde bir nişan olmaz

kalbimde senin için nakış nişan neden neden

Dedi canın canı benim canı görmeye tamah etme

ey senin suretini eyledi sureti can neden neden

(Ç: h.h.)

(Zehmi sinan: Kargı yarası)

Farsçası:

Éy bégéréfté ez vefa guşé keran çéra çéra

Ber mene xesté kerdéi ruy géran çéra çéra

Ber délé men ké cayé tost, kargehé vefayé tost

Her nefesi hemi zeni zexmé sénan çéra çéra

Goheré no bé goheri bord sebeq zé moşteri

Can-o cehan hemi beri can-o cehan çéra çéra

Çéşméyé Xézr-o kovseri zé ab heyat xoşteri

Zé ateşe hécré to menem xoşk dehan çéra çéra

Méhré to can nehan boved méhré to bi-néşan boved

Der délé men zé behre to neqş-o néşan çéra çéra

Goft ké cané can menem didené can teme’ mekon

Éy bénemudeé ruyé to surete can çéra çéra

Stalin’le görüştüm…

Mohammed Rıza Şah’ın annesinin anılarından:

Stalin, Tahran Konferansı sonrasında Kraliçe Nimtaç Ayrımlı’nın (Anne Kraliçe Tacülmülük) daveti üzerine Saadabad sarayına onların ziyaretine gitti.

Tahran Konferans’ı bitince, Mohammed Rıza Şah’ın annesinin ve Şah’ın daveti üzerine Stalin ikindi çayı için Saray’a gider, ancak konferansa katılmak üzere Tahran’da bulunan Churchill ve Roosevelt bu davette bulunmak istemezler ve onları görmek için Saray’a gitmezler. Churchill ve Roosevelt, genç Şah’ın onları gidip ziyaret etmelerini kabul ederler. Şah ise tereddüt ve korkuyla onlarla görüşmelerde bulunur. Bir askerin genelkurmay başkanını ziyarete gitmesi gibi… Anne Kraliçe anılarını kaleme aldığı kitapta bu ziyarete de işaret eder ve şöyle yazar:

“Kaderin bir oyunu, Hitler’in düşmanı olan Stalin’le de görüşmem oldu. Rıza İran’dan çıkınca ve Mohammed Rıza kral olunca, Tahran’da Müttefikler Tahran’da bir konferansı tertiplediler. ABD Başkanı, İngiltere Başbakanı ve Sovyetleri Birliği’nin lideri Tahran’a geldiler.

Kısa bir filme kısa bir bakış: İki kere iki!

Filme kirli beyaz duvara konmuş siyah bir tahtaya bakarak giriyoruz. Hapishane hücresine benzer bir sınıfta tek tip, siyah-beyaz elbiseler giyinmiş öğrenciler kendi aralarında konuşurlarken aniden kapı açılıyor elinde defter ve kitapla öğretmen içeri giriyor. Siyah takım elbise, beyaz gömlekli öğretmen asker duşundaki öğrenciler tam oturacaklarken parmak işaretiyle ayakta kalmalarını söylüyor. Öğretmenin bileğindeki saat tam sekizi gösterirken duvardaki hoparlörden –ki daha çok Nazi zamanından kaldığını anımsatır- tekdüze bir ses derslere yeni bir içerik kazandırıldığı ve bunu öğretmenlerin aktaracaklarını ve herkesten öğretmenin dediklerine uymalarını istiyor ve böylece kendileri ve okul için onurlar kazanacaklarını bildiriyor. Bu anons zihnimizdeki hapishane düşüncesini güçlendiriyor.

aynadayım…

aynadayım

orada eğilmiş biri

bir kadının dudaklarında rüya görüyor

gözlerinde şarap kadehleri.

aynadayım

orada rüyada biri

diline bir kadının saçları dolanmış

şiir söylüyor

orada bir kadın aynada

parmaklarında erguvan dalları

bahara inandırır

gülümsüyor

orada gözlerinde aynada

renkli cam kırıkları

delinin uyanmadan dilinde zincir

şarkı söylüyor

8 Mayıs 2022

Credit goes to: Rob Deslongchamps/Cincinnati Art Museum

Ben her zaman bir sosyalisttim…

“Ben her zaman bir sosyalisttim. Kitlelere saygı gösterirdim, onların dostuydum… Ben teorik sosyalizmin sağlığına inanırım ve hala da insanlığın karşısında sosyalizmden başka bir yol olmadığına inanıyorum.”

İran’ın büyük şairi Huşeng Ebtehac (Sayeh) bugün anavatnında uzakta, Almanya’nın Köln şehrinde hayata gözlerini yumdu. Yeri doldurulamayacak kadar büyük bir değerdi.

Nazım Hikmet açlık grevine son verip yurt dışına çıkmaya mecbur bırakılınca ve vatandaşlıktan dışlanınca, Farsça şiirin önemli adlarından Huşeng Ebtehac (H. Elif Saye) 1952’de yayımladığı Nazım Hikmet’e adlı şiiri yazmıştır. Bu şiiri çevirdim, veriyorum:

 Nazım Hikmet’e

Sıcak bir öpücük gibi
Kızıl bir gonca
Yengili kanlı bir bayrak gibi
Göndere çekilen yüreğimi
sana bağışlıyorum
Nazım Hikmet
Sadece benim kalbim değil
Her yer senin evindir, yuvandır
Bütün çocukların ve kadınların kalbi
Bütün erkeklerin kalbi,
Yaşamın başka renk aldığı, başka tarh aldığı
O geceler ve gündüzler boyunca
Senin umut şarkılarını duyan herkesin kalbi…
 
Yaşam, yaşam
                              ama böyle değil
hayır
şimdi senin ve benim yurdumda olduğu gibi
bu denli çirkin değil
onların yurdu ki
senin gibi dünyayı aydınlatan bir gece ışığını kırıyorlar
ve tan attığında onu yurdundan kovuyorlar.
 
Ama Nazım
Kimsenin vatanını
Kağıt üzerinde ondan alamazlar!
Evet Hikmet: ey koca güneş
Doğudan Batı’ya herkes seni övüyor
Bir uçtan bir uca dünyanın kulağında Senin can bağışlayan şarkıların dönüyor.
 
Baykuşlar
Bizim yurdumuzun hummalı gecesinde
Yanan her ışığı
Kara toprağa seriyorlar
Bizim bahçemizin goncasını
Zulümle yolup
Domuzların ayakları altına serpiyorlar
Ve yarasaların keyfince
Bu karanlıklar aydınlansın diye
Ruhuyla yanan
Arın her yıldızın önüne
Perdeler çekiyorlar.
 
Umudun tatlı ilacı ancak
Güneşin kanı gibi damarlarımızda çarpmaktadır bizim!
Ve yitik çiçekler dayanmanın toprağından boy vermekte
Aldanış goncası olmadan sürgün vermekte
Ve bu gonca bize muştu vermektedir
Sabahın mavi çiçeğinin muştusunu.
Güneş kan yatağında yatmakta.
 
Özgür bırak şarkılarını Hikmet!
Dönüp dursun diye dünyanın kulaklarında
Ve marşlarını
Güneşin gülüş çiçekleri gibi saç
Bir uçtan bir uca
Baykuşlar ve yarasalar
Umut şarkılarından korkuyorlar
Onlar tan yerinin iletisinden korkuyorlar.
 
Birlikte söyleyelim, okuyalım yoldaş
Şafağın kanının nağmesini
Tan gülüşlerinin nağmesini
Büyük yarının kulağı
Bizim nağmelerimizin perdesidir
Geleceğin arın dudağı
Bizim kalbimizin bestesidir

(Çev: h.h.)

(https://sardunyalar.com/2017/05/01/sicak-bir-opucuk-gibi-kizil-bir-gonca/)