ben atlardan indria’nın atıyım!

Sen ve ben doğmamışız daha! Ben, adı bile senin gözlerini ışıl ışıl ağlatan o nehirim. Senin gözyaşlarından oluşan nehir.

Eteklerini avuçla. Beyaz çıplak ayaklarınla gir bana. Dilim senin parmaklarını tanır, ayaklarını bilir. Topukların dilimin aşinasıdır. Serin sözcüklerim diz kapaklarına kadar yükselince eğil bana! Eğil. Siyah ve deli. Eğil ve beni geceden ödünç aldığı karasında gizle saçlarının. Beni kendi karanlığına götür. Mutlak krallığına. Ben senin saçlarında akacağım. Sen kendi acını kendi saçlarında akıtacaksın.

Eğil! Gözlerinin dehşeti gördüğü anki güzelliğiyle eğil bana! Şimdi gördüklerini asla anlatma! Dilin dilimde huzur bulunca sus! Bizim doğmamış olmamızın sırrını açık etme!

Eğil! Sözcüklerimi dişlerinin arasına al. Benim senin kasıklarını ısırdığım gibi ısır sözcüklerimi. Ben ölmeyeceğim. Sen de ölmeyeceksin. Doğmamış olan gerçekler ölümsüz gerçeklerdir.

Eğil! Gözlerini gözlerime göm! Gözlerimdeki dağları görüyor musun? O dağın yeşil eteğindeki ahşap evi görüyor musun? O evin tek odasındaki yatakta o kitabı görüyor musun? O kitabı gözlerimizin rahlesinde aç ve oku! Eskil sedir ağacının teninden akan kanın duasını okur gibi oku! Sadece ikimizin kulaklarına fısılda! Senin fısıltın sisli dağlarda koşan rüzgarlara uğultuyu öğretecek.

Beni ram ettiğin günü anımsa kadınım! Dört nala toynak vurduğumuz kayalıklarda asi ve perişan saatlerimizi anımsa. “Ben atlardan İndria’nn atıyım, insanlardan kralım,” demiştim. Ve sen son rüzgarı saçlarına alarak gecenin içinden götürmüştün bizi. O yeşil dağların sonunda uçuruma geldiğimizde, dehlemiştin beni, uç demiştin. Ve şimdi asırlardır o dipsiz uçurumda sen ve ben asılı, sen ve ben uçan iki bilinmeyen, anlamını yitirmiş iki sözcük!

Eğil bana! Ben sana yalanı öğreteceğim! Sana yalanların tatlı rehavetini de sunacağım. Bu yatakta yat diyeceğim. Kızıl kadifesinde unutmanın. Öyle derin bir uykuya dalacaksın ki uyanmak acı gelecek. Masallarımı da alıp götüreceksin. Çünkü sen bana yeniden doğmayı öğrettin. Sana eğildiğimde beni döl yatağına götürdün. Üç kez. Öp memelerimi dedin. Üç kez. Ve ben seni parmaklarından başlayarak gezindim.

Bunların hepsini anımsa şimdi. Zira anımsayarak canın acıyacak, yaşadığını düşüneceksin ve tekrar seni ezberleyen gözlerimin içine bakmaya kalkacaksın…

(h.h.)

black and white horses ile ilgili görsel sonucu

Agni’ye son mersiye!

Beni kayınların arasına göm, senin kanatlarının gölgesine Agni! Karalar bağlama sakın, saçlarının kokusunu unutmak gayrı mahal. Gelirken ateşi parmaklarının ucunda getir. Suyu ağzında. Rüzgar bizi sarınca beni derinlerine göm. Gözlerindeki küsküyü orada bırak tam gözlerimin yanına. Soluklarını tut. Ateş püsküren soluklarını… Ay kayınların üzerinden akacak Agni. Sen şarkı söyleyeceksin ve benim kemiklerim uluyacak. Dişlerini etime geçir öyle git. Ya da gitme Agni son şiirlerini oku bana.

Anımsarsın ne zaman bardaklarımızı rakıyla doldursak şarkı söyle bana derdim, sen gülerdin… şiir söyle bana derdim Agni, sen susardın ben dinlerdim seni. Sonra elini kanatlarının altından çıkarır ateş yakardın yuvamızın ortasında. Aç bana derdin ağzını. Açardım. Akreplerimi alır ateş çemberimizin ortasına atardın. Aç ağzını derdin açardım. Ağzımdan yenilmiş yıldızları toplardın, masanın üzerine, mumun yanına dizerdin. Ben ağladığımda kulaklarına mavi hindiba çiçekleri takardın. Sabah ezanı okunduğunda sarı andızlar açardı avuçlarında. Sen ağladığında Agni, yalazlar bir yanaklarında oynardı bir memelerinde. Ben susardım.

Öyleyse Agni bana son şiirlerini oku. Son şarkılarını. Sen şarkı söylerken ben dolunaya ağacağım. Derisi çürümüş dolunayı seyreden penceredeki o fahişe kız ayağa kalkacak. Aynaya bakacak. Yüzünün çürümüşlüğünü unutacak. Yüreğinin çürümüşlüğünü unutacak Agni. O fahişe kız bize gerçek hikâyeyi anlatacak. Bize kandan arınmış pınarın suyunu içirecek. Eteğini rüzgârda savurduğunda on iki mevsimin on iki krallığının on iki yıldızı eriyecek. Saçlarını tarayacak ve eriyen yıldızlar akacak saçlarına.

Şarkılarını söyle bana Agni. Şimdi suyun büyüsü sarmış beni, kayınlara doğru gidiyorum. Toprağımdan ateş böcekleri uçuşuyor Agni. Elini kanatlarının altına sok ve alnıma sür! Aaaah benim kırk kanatlı, çift başlı ruhum, aaah benim dişi Agnim! Aaah ateş çiçeklerinin tapındığı kutsal fahişem! Bu benim sana söyleyeceğim son mersiyedir! 

(h.h.)