Güneşi dikenlerin şarkısı!

Bu şarkı İran’ın görkemli Şubat Devrimi sırasında dillerdeydi. Devrim yenilgiye uğratıldıktan sonra şiiri yazan, şair, senarist, gerilla Said Soltanpur düğün gecesinde Devrim Muhafızları tarafından tutuklanmış ve Humeyni rejimi tarafından kurşuna dizilmiştir!

dinlemek için aşağıdaki bağlantıyı tıklayın lütfen:

Kış sona erdi
İlkbaharlar çiçeğe oturdu
Güneşin kızıl çiçeği geldi yine
Gece kaçıp gitti
Güneşin kızıl çiçeği geldi yine
Gece kaçıp gitti
Dağlar lalelerle dolu

Okumaya devam et “Güneşi dikenlerin şarkısı!”

Karanlık bir dönemin şarkısıdır!

Karanlık bir dönemin şarkısıdır dineleyeceğiniz! Daha önce yayımlamıştım! Bu akşam birkaç kez daha dinledim… Siz de dinleyin… bir kez daha! Ne çok acılar çekmiş bu insanlar özgürlüğün o tatlı meltemi gezinsin diye yanaklarında… ne acılar çekmiş bu insanlar karanlığın devleri toprağa gömülsün ve insanca yaşamın güneşi doğsun diye evlere, sokaklara… “Nereye böyle aceleyle?” Sordu çalı rüzara!! “Tanrı için sana ve dostluğumuza yemin ederim, Şayet bu vahşet çölünden, Geçersen sağlıkla, Ilgımlara ve yağmura, Bizim selamımızı götür!”
Ölümden ve Karanlık zorbalıktan medet umanlara inat Güneş doğacak! Hiçbir karanlık sonsuza kadar sürmemiştir zira!

Şiir: Şefii Kedkeni, Beste: Ruhengiz Mirzai, İcra: Ruhengiz, Aranjman: Kambiz Roşen revan çeviri: haşim hüsrevşahi

Söyle yağmura
Yağsın bu gece
Yıkasın yüzünden
Bu bağ sokaklarının tozunu
Duruluğunda
Seher arasın diye
Sınırsızlarda
Bizim buradalığımızı
Dönüş yolunu bilmediğimiz
Kıyıların arayışında…
Sen ve ben uyanık
Görmede yitik
Ayışığından ve uykudan daha hafif
Işık deltasında akan biz
Rüzgarın dudaklarında bir şarkıyız

Okumaya devam et “Karanlık bir dönemin şarkısıdır!”

Vahşetin simgelerinden o Kadın!

27 Ocak 1973 tarihinde, Vietnam Devrim Geçici Hükumeti ile barış antlaşmasını imzaladıktan sonra Vietnam’dan defolup giden Amerikan ordusu tam 7 ay öncesinde Vietnam halkının üzerine Napalm bombaları yağdırmıştı… ve çocuklar. Her zaman sermayenin çıkardığı savaşların en masum kurbanları durumundaki çocuklar! Ve onların arasında 9 yaşında bir kız bağırarak koşuyor. Bütün vücudu napalm bombası ile yakılmış, cildi haşlanmış gibi soyulan Kim Phuc!

Kim şimdilerde 52 yaşında, Toronto yakınlarında eşi ve iki kız çocuğuyla yaşamakta. Vietnam savaşında elbette Vietnam halkı 30 seneyi aşkın bir süre içinde saldırgan Fransa ve Amerika devletlerinden çok acılar çekmiştir. Bilinen ve bilinmeyen nice vahşetler yaşanmıştır. Ancak Vietnam Devriminin zaferini getiren o kız çocuğunun çığlığı hala dünyanın kulaklarında çınlıyor.

vietnam-4

Okumaya devam et “Vahşetin simgelerinden o Kadın!”

Büyük kayıp!

Özgürlüğün şairi

sesini bize bırakarak

aramızdan ayrıldı… 

Sennur Sezer’i yitirdik!

Çok üzgünüz!

sennur

AY SONU KUŞLARI

Güzelliği çarmıha gerdik kaz kanatlarında
Kuğu boyunlarında kaskatı

Kurşun yarası gözlere
Bölük-pörçük bir cam örttük

Göl kıyıları serin ve ıslak
Islak gagalı ördekler ve çirkin ayakları
Güzelliği dinletir kanat-kanat
Kanar duvarlarda ördek sorguçları
Serinledik

Av sonu kuşları salon salon
Ki belki bir lokma et bir aça
Aça aça kanatlarını bir kuğu çirkin
Çirkine adanmış milyonla mumya

Sonra
Ölü kuşlara kanat

Okumaya devam et “Büyük kayıp!”

susuz öleyim!

yağmur istemem
susuz öleyim
taş yağsın toprak
alev dökülsün
senin ateşine ortak!

sorarım sana ey fitne
hangi toprak kapatacak kinini
hangi alev öfkeni
ey tarihin en çirkin melaneti!

bu sürüklenen benim tarihimdir
bu kurşunlanan benim Simurg
bu mezarı adsız kalan benim ellerimdir
sırtından hançerlenen benim Kerbela!

kalemler kırarım ağıdına serinleyecekse düştüğün ateş
kanlı teleklerini çocuklarıma dağıtırım
hançereler tan atarken senin mersiyene
ah böyle mazlum düşmemeliydin

dudakların son sözcüğünü söyleyecek hep
toprak renkli suskun dudakların…
böyle kısıp gözlerini bakma
daha öpülecek çok kirpiğin var!

(h.h.)

May 1871, Paris sokakları, Paris Kommünü, Çizen: Maximilien Luce

bu “i” nereden?

Türkiye’de İran’ın Farsça edebiyatı ile ilgilenen birçok edebiyatçı, yazar ve akademisyen var. Eleştiri, inceleme, araştırma makaleleri ve çevirileri ile kuşkusuz önemli ürünler vermişler ve vermektedirler. Ancak kimi yazarların Farsça ilk isimlerin yazılışında, oldukça basit ve bir o kadar da özensiz ve gülünç hataya imza attıklarına tanıklık ediyorum. Nicedir bu notu düşmek istiyordum, kısmet bugüneymiş.

Okumaya devam et “bu “i” nereden?”

göğsümdeki istiridye kabuğu!

Ahaay denizcim
Elini uzat
Dalgaların içinden bereketi getir bize
Balıkların öpücüklerini
 
Ay inmekte
Güneş esnemeye başladı
Dalgalar uyanmakta
Elini uzat
Ağını sürükle krallığına
 
Şarkılarımı sana sakladım kıyıda
Ölü yengeçler şiirlerini
Gel ey ebedi denizcim
Kediler gelmeye başladı
Gel kulağını yasla göğsümdeki istiridye kabuğuna
 
Bu atı senin için tımarladım bak!
Çıplak günlerimizin çıplak kısrağını
Dedelerimizden kalan eski ateşi yaktım
Sesleri davullara gömdüm
Dön artık yetim denizcim!
 
Kuşları senin için saldım gökyüzüne
Bir masal sakladım ikimiz için
Tutuşan kül rengi saçlarım deniz fenerin olsun dedim
Gel! Aaah yalnız kadınım
 
Denizin şeytanlarına inanmadım
Yıldızların anlattıklarına inanmadım
İnadına leylaklar açtı avuçlarımda
 
Gel artık
Saçlarını topla denizden
Bu şehir senin bereketinle ayakta kalacak
Etme!
Gel ey ilk ve son umudum!

(h.h.)

Seagulls Over Adriatic Sea, by AmaS Art