Kış aylarında anımsadığım biri var hep: Zoya
Daha önce yayımladığım bu yazıyı yeniden yayımlıyorum. Anımasamak ve anmak için onu!
Daha 17 yaşındayken, faşist Alman işgaline karşı savaşmak için Haziran 1941’de kadın partizan kollarına katılan Zoya’nın yaşamının son günlerine ait dokümanı İngilizceden çevirisini vererek bir borcu eda etmek istiyorum. Ancak biliyorum sermayenin çıkardığı savaşlarda ölen milyonlarca insanın yanısıra kahramanlıklarıyla faşizmin bel kemiğini kırıp mahveden insanları da anmak bir insanlık borcudur. İkinci dünya savaşında, İspanya’dan Fransa’ya, Yunanistan’dan Çin’e, İtalya’dan Sovyetler’e kadar uzanan geniş topraklarda can veren bu kahramanların fedakarlıkları olmasaydı Alman Faşizminin daha nice yıllar, nice cinayetler işleyecekti. Zoya’nın öyküsü bir örnektir, halkın direnişine ve faşizmin barbarlığına ve tarihin halk zaferleriyle dolu olduğuna… O bir tanıktı ve sonsuza kadar tanık kalacak. İşte Zoya.
Zoya Kosmodemyanskaya
13 Eylül, 1923 – 29 Kasım, 1941
“Zoya, Almanların işgalindeki Rus köyü, Petrişevo’da bir ahırı ve birkaç evi ateşe verdi. Ancak, işbirlikçi bir Rus onu fark ederek patronlarına ispiyonladı. Patronlar işbirlikçiyi bir şişe votkayla mükâfatlandırdılar. Ardından Almanlar Zoya’yı başka bir evi ateşe vermek üzereyken yakaladılar. Onu, kumanda merkezi olarak kullandıkları askeri barakaya götürdüler. Ev sahibi mutfağa gitmek istediğini söyledi. Komutan bizzat kendisi Zoya’yı sorguladı, Rusça konuşarak.
“Kimsin?” diye sordu Albay.