yeşil dilim var şimdi sevgilimin sevinicine benzer dudakları ıslak ilkbahar incecik cildinde nehirler akar kanarım da doymam
Ay: Mart 2012
benim sevgilim
Furuğ Ferruhzad:
benim sevgilim o arsız çıplak teniyle güçlü bacakları üstünde ölüm gibi durdu Okumaya devam et "benim sevgilim"
Furuğ
bu sokak seni hatırlatır bana
Bu sokak seni hatırlatır bana Bu taşlar, çakıllar Seni yürümek nefes ister seni tırmanmak Gözlerinin çakılları güneşi çoğaltır da vurur yüzüme Duvarların temmuz hatırasıdır Ağaçların bu sokağın bereketli kollarıdır Parçalanıp öksüz kaldığımda nasıl da açardın Bu sokak seni hatırlatır bana Bu yağmur, bu ezan sesi (h.h.)
seni görünce
seni görünce yüreğim notaları karıştırır düzensiz çalar ölüm ağzıma dayanır ağzım sevişme tadına bürünür seni görünce gözlerim puslu dağlarda pusuya yatan fırtına dilim ilk okula başlamamış daha heceler karışır harfler dağılır seni görünce hep ansızındır güneş de deniz de parmakların da parmakların saçımda çoğalır tenimde seni görünce kadın ilk yaratılır bir daha nefesin dolaşır damağım kurur ... ... (h.h.)
İstanbul’u seyrediyorum sarhoş kulaklarla
Şeyda Mohammedi
bu yolu buraya mavi otobüsle kasten getirmişler tuhaf güvercin dalgalarıyla ve gömleğin, eteğin ve çizmelerin dur duraksızlığı aynalarda bir şeyler olmuş galiba ne oldu sana İstanbul? sen birisini giyinmişsin ve bu sevgilinin kokusudur omuzlarından toprak ve sardunya kokusu kendi uçarı renginin kokusu Okumaya devam et "İstanbul’u seyrediyorum sarhoş kulaklarla"
Bitmemiş savaş
ben seninle biraz
ben seninle biraz dönemem geri ben seninle biraz çağır bağır ben seninle yollar eğri büğrü Okumaya devam et "ben seninle biraz"
dokunma korkusu
Dokunmaya kıyamıyorum sana çimen sana gelincik sana mine çiçekleri sana sümbül Öyle masumsun ki kırlangıç sana getirsin diye gülümsememi bu sevdalı rüzgara veriyorum Öyle sevdalısınız ki ormanlar dağlar karıncalar ve sen kapımın önünden akan dere Dokunmaya kıyamıyorum size çakıllar güzelliğiniz var ya var ya bu suskunuz
baskın (öykü)
kapıyı yumrukladıklarında girdim içeri senin gözlerinde bulutlar geçerken düşünü görüyordum düşümde iki çıplak gövdenin uçurumundan lav fışkırıyor ve yarılan yerlere urgan sarkıtılıyor tavandan urgan sarkmadan önce ve sehpa öte yana düşmeden az ötede onun gözleri güneşliydi daha ve cadde ıslak değildi ve irili ufaklı aynalar güneşi caddeye serpmemişken hâlâ kapının yanında duran adamın içinde oturdum haki arabanın kapıları aynı anda çarpıldı ağır çizmeler hızla tırmandı merdiveni kapının arkasında Okumaya devam et “baskın (öykü)”