bu sokak seni hatırlatır bana

Bu sokak seni hatırlatır bana
Bu taşlar, çakıllar
 
Seni yürümek nefes ister seni tırmanmak
Gözlerinin çakılları güneşi çoğaltır da vurur yüzüme
Duvarların temmuz hatırasıdır
Ağaçların bu sokağın bereketli kollarıdır
Parçalanıp öksüz kaldığımda nasıl da açardın
 
Bu sokak seni hatırlatır bana
Bu yağmur, bu ezan sesi
(h.h.)

seni görünce

seni görünce yüreğim notaları karıştırır
düzensiz çalar        ölüm ağzıma dayanır
ağzım sevişme tadına bürünür
seni görünce gözlerim puslu dağlarda pusuya yatan fırtına
dilim ilk okula başlamamış daha
heceler karışır harfler dağılır
seni görünce hep ansızındır
güneş de deniz de parmakların da
parmakların saçımda çoğalır          tenimde
seni görünce kadın ilk yaratılır bir  daha
nefesin dolaşır damağım kurur
...
...
(h.h.)

İstanbul’u seyrediyorum sarhoş kulaklarla

Şeyda Mohammedi

bu yolu buraya mavi otobüsle kasten getirmişler     tuhaf güvercin dalgalarıyla
ve gömleğin, eteğin ve çizmelerin dur duraksızlığı
aynalarda bir şeyler olmuş galiba   ne oldu sana İstanbul?
sen birisini giyinmişsin ve bu sevgilinin kokusudur omuzlarından           toprak ve sardunya kokusu
kendi uçarı renginin kokusu
 Okumaya devam et "İstanbul’u seyrediyorum sarhoş kulaklarla" 	

baskın (öykü)

kapıyı yumrukladıklarında girdim içeri senin gözlerinde bulutlar geçerken düşünü görüyordum düşümde iki çıplak gövdenin uçurumundan lav fışkırıyor ve yarılan yerlere urgan sarkıtılıyor tavandan urgan sarkmadan önce ve sehpa öte yana düşmeden az ötede onun gözleri güneşliydi daha ve cadde ıslak değildi ve irili ufaklı aynalar güneşi caddeye serpmemişken hâlâ kapının yanında duran adamın içinde oturdum haki arabanın kapıları aynı anda çarpıldı ağır çizmeler hızla tırmandı merdiveni kapının arkasında Okumaya devam et “baskın (öykü)”