Doğu edebiyatında Aşk- bir söyleşi

Soru: İran şiirinde aşk temasının farklılığından söze edebilir miyiz?

 H.H.: Önce isterseniz aşk sözcüğünün içeriğinden ve de gönderilerine bir göz atalım. Sonra bu içerik ve gönderilerden hareket ederek İran şiirindeki tematik farklılığına ulaşalım. Sözü edilecek olan farklılık (şayet öyle bir noktaya ulaşırsak), batı şiirindeki aşk teması ile farklı olup olmadığını algılamadaki yola da bir nebze ışık tutar sanırım.

 Aşk Arapça bir sözcüktür. Farsça sözlüklerde aşırı sevgi, tutku, sevda vb olarak anlamlandırılmıştır. Buna en yakın sözcük ise Aşeke’dir. Aşeke, ağaçlara dolanıp yükselen sarmaşıktır.

 Eflatun’un aşk yorumundan sonra doğu felsefesi bu konuda büyük değişime uğramıştır. İslam âlimleri ve filozofları da Eflatun’un yorumunu kendi inanç ve kültürel-düşünsel süzgecinden geçirerek değişik yorumlara ulaşmışlardır. Özellikle “mecazi ve hakiki” diye aşka getirilen yorum bir diğerinin karşıtı olmaktan çok, “Ruhani” alemdeki yükseklik mertebesine göre ayrılmıştır. Mecazi aşk, kısaca maddi sevgi olarak ele alınır. Yani para tutkusu, makam tutkusu ya da karşı cinse duyulan cinsel istek! Hakiki olan ise mutlak ruha olan yöneliş ve cazbediliş olarak nitelendirilir. Görüldüğü gibi bu görüş de Eflatun’un işaret ettiği ruhun ezeldeki mutlak güzelliğe yönelişten başka bir şey değil.

Okumaya devam et “Doğu edebiyatında Aşk- bir söyleşi”

ey insan

ey insan
ey kesilen dilini çiğneyen insan
kazı kendi mezarını
gözlerini kimin oyduğunu göremeyeceksin
dilini kimin kestiğini
 
ne güzel ölüyorsun
felaketinden habersiz ne güzel
ne güzel toplu mutlu mezarlar
 
ben senin de kafirinim bilesin
uyanma bir efsaneye dönmüştür
idamları izleyen izdihamın ne güzel
 
ey habersiz acıları içinde mutlu insan
kimin kıstırdığını da bilmeyeceksin
ey elleri kanlı
ellerin kanlı öl ve mutlu
ey masum cani!
(haşim hüsrevşahi, Rüzgar Şiir Yaşam syı VIII)

babaların mersiyesi

Ay saklanırken gecenin ak bulutlarına mavi gözyaşların vardı
Çığıran ölüler yatıyordu çocuk senin “upuzun topraklarında” avucunun

Yaz teri unutulmuştu sanki alnının çizgisinde o adamın
Öyle kadim bir soluksuzluk ki açık mavi gözleriyle
Ömrünün yongaları tutuşuyordu rüzgârda
Dünya yaza dönenirken kış üşüyordu dudaklarında
Kalbinin saati durmuştu 
Ektiği bütün çiçekleri bile unutmuştu
Kahkaha atmaması bir hataydı sanki bu sahnede

Bir bir saydım oysa sevdiği adları
Dönüp bakmalıydı bu kalabalık ona bakarken bakmadı
Hayata vurgun bütün ölüler gibi küskündü!

Gözlerini kapatamazsın ömür boyu çocuk senin hayatın çiçekleniyor
Kelebekler içiyor gözyaşlarını maviye boyanıyor
Bu sokaklardan yine geçeceksin o adamın adım sesleriyle
Gözlerini kapatmazsın!
 
“Al işte herkesten sakındığın o hakikat”



(h.h., 3 haziran 2012)