bırak beni
ey gövdeme saplanan çılgınlık
ey sabah kahvesindeki ölüm kokusu
şimdi kendimi terk etmişken şimdi
ey gece uykusundaki tenin kokusu
ey yerde can vermiş saç telleri
ey Tahran’ın güneşli bir sabahındaki boş yatak,
dilimi gırtlağımdan sökmüşüm dilimi
ey ekmeğin acımasız kokusu
ey yağmur altındaki Veli-ye Asr Meydanı
ey eve varmanın telaşı
ey ölülerin peş peşe kucağı
kendi yüksekliğimden tepetaklak olmuşum kendi yüksekliğimden
ey parça parça yerin diplerine gönderdiğim kalbim
geri dön çarpıntının karmakarışık sınırlarına
sözcükler arasındaki süreğen sallantıma
bağrımda kana belenecek çiftimin kokusuna geri dön
çokça dil ortasında şiirimin can verişine
senin yok oluşunun sersem şarapnellerinin altında benim can verişime
dünyayı acı yapan dalgaların eteklerine geri dön
belleğime ki olayların üzerinden sıçrar
senin üzerinden sıçrar
ve karanlığın bağrına düşer
unutkanlığın ortasına bırak beni
yıkılışın kaygılı dur duraksızlığına
ve söz vermelerin ve adların ve günlerin amansız ölümüne
bozuğum
ve beni kundaklayan şehit çocuğum değil
halk değil
içimdeki avare kadındır ki bilmiyor kesilen başıyla neylesin
yere damlayan erkeğiyle neylesin
ve onu terk etmeyen yaşamla neylesin
ateşin içinde yaptığım evden bul beni
sarı şalımdan
başıboş bacaklarımdan ve tenimin kesiklerinden
ve belleğimi yıkamış berbatlığımın dalgalarından
geçen günlerimin acımasız sevdalısı ol
görkemli bir heykel
ki terk edilmiş meydanından gönül koparmaz
gölgesinden
yıkıcı ellerinden gönül koparmaz
ve ömür boyu alazlanan bir kadın onun belleğinden taşar
heykellerin uzun ömürleriyle hoş ol
ve benim yarı gülüş ve yarı ağlayışımın birbirinden kaçışıyla
kumar masasında canımı unutup bırakan kendinle
beni dünyanın uzak duvarlarına çarpan fırtınalarla
ve kaçınılmaz olarak güneye doğru akan tenimle
geçen günlerimin acımasız sevdalısı ol
bırak beni
kuşkunun kenarına
ve sonunda beni denizin derinlerine götürecek
taştan bacaklarıma güven.
Çeviri: H.H.