Dün akşam bir arkadaşla Muhsin Namcu’nun (Mohsen Namjoo) sardunyalar’da yayımladığım Sitem adlı şarkısı hakkında konuşurken söz o şarkının 7. dakikasından sonra gelen bölümdeki “şaraphane nerdedir?” sözleri üzerine yoğunlaştı. Mevlana’nın “göster evi ben bilmem” şiirine benzettim. Sarhoş yol kaybeder. Şaraphane nerdedir soran ya sarhoştur ya da seri hoş olarak şaraphane aramakta! Bunlar evin yolunu kaybederler. Ne güzel. Mevlana bakışıyla “Ev” kavramı üzerinde belki bir gün düşündüklerimi yazarım ancak şimdi aşktan sarhoş olan ve evi kaybeden Mevlana’nın o şiiri:
Ay: Aralık 2014
karabatak ve melankoli

tenime yonca ekmişim
bende bir inek var dürtüden ve gamzeden bir şey anlamaz
kendi sıska satırlarında otlar
ve yalnızlığını hacamat eder
nicedir incindiğimi unutmam için
bilmediklerimi yazmamı söylemiştin
yazdıklarımı yırtmamı
bir süredir anlamıyorum
ve zamanımdan bir parça melankoliyim
yoncaları düşündüğümde
sıska yanıma uğrar ateş
iğne yap gırtlağıma
ben böğürüyorum
sağlık ocağı tepeme yıkılıyor
sen tanıdık olmayan hücrelerimden kan alıyorsun
ben yabancılara bile gülümsüyorum
yardım et!
ben kuşkulu bir binada yaşamaktayım
bazen her gün yaşamımın zilini çalar
yaşlı kadınlara kefil olayım diye
şimdi yıllardır
bir kadın benim çay bardaklarımda çözer aptallığını
hacamata ve yanlış yolların daracıklığına uğrar
iyi bir gündür
nicedir incindiğimi unutmuşum
bazen evimin zili çalmaz artık!
(Ç: h.h., Dolunayda Kızıl Tef Çalan Kadınlar’dan… yakında yayımlanıyor!)
davet…
yağmur ve buğdaysın
sen buğday ve yağmursun
susuzluk senden şarkılar yapar
insan seninle kanar
ve ben evine gelince senin
tütsünün kokusuyla yıkarsın ellerimi
gözlerimi yıkarsın
lambamı ışığınla
ve kalbimi denizinle yıkarsın
sana kavuşurum
taze ekmek ve şarkı kokan kavime.
yağmur ve buğdaysın
sen yağmur ve buğdaysın… buğday yağmurusun!
(h.h.)

Yaralı…
yaralı
senden başka
sevgilim!
sayısız erkek sevdim
sayısız omuzda ağladım
öpücüklerimi ve gülüşlerimi
çok dudakla
paylaştım
sayısız erkek,
hepsinin adı aynı
hepsinin yüzü aynı
benzer hançerelerle
sadece
kalbime
bıraktıkları yaraların yeri
farklıdır!
(Ensiye Museviyan, DT: 1876)
Ç: h.h.
Dolunayda Kızıl Tef Çalan Kadınlar’dan
yakında yayımlanıyor!
Bugün Brüksel’de…
Bugün Brüksel’de yılın ilk karı yağdı. Lapa lapa. Krismese hazırlık! Brüksel’in biraz dışında, Waterloo’da bir fotoğraf sergisi vardı: Serge Anton’a ait kişisel bir sergi (http://www.serge-anton.com/). Kara bürünmüş ağaçların her iki koldan sardığı caddeleri geçip vardık. Dışarıdaki soğuk havadan içerdeki sıcak havaya! Serge güler yüzle karşıladı. Kızım Bahar tanıştırdı bizi (oğlum Ali’yi ve beni) Ali fotografla uğraşıyor yıllardır. Konuştular. Konuştuk. İngilizce. Kızım zor yanları ona Fransızca olarak aktardı… Sergiyi geride bırakıp çıktığımızda “İstanbul’da görüşmek üzere” dedim… gülüştük. Bir kez gelmiş İstanbul’a… Kapıdan çıktığımdan beri o fotografların etkisindeyim… bazıları daha derinden etkiledi…

