haber kısaydı; idam edildiler!

İranlı şair Huşeng Ebtehac’ın (H. Elif Saye) bir şiirini çevirdim. Bir rivayete göre Huşeng bu şiirini, 1953 CİA darbesiyle yeniden  işbaşına gelen Şah’ın, daha o yıllar Devrimci ideolojiden ayrılmamış Tudeh Partisi’nin subaylarını gruplar halinde idam edişine söylemiştir. Bir rivayete göre ise, 1919 yılında dövülerek öldürülen ve cansız vücudu nehre atılan Rosa Luxemburg ve aynı olayda başından kurşunlanarak öldürülen Liebknecht için söylemiştir. Bu şiir yıllarca İranlı devrimcilerin dillerinden düşmedi: “Haber kutah bud, edameşan kerdend!” (h.h.)

huşeng

haber kısaydı
“idam edildiler!”
kızcağızın yükseldi haykırışı
titredi dudakları
yorgun iki gözü doldu gözyaşıyla
ağladı
ve ben acı dolu çabayla gizledim gözyaşlarımı
kızcağız ağlarken soruyor bana:
“neden idam ettiler?”

Okumaya devam et “haber kısaydı; idam edildiler!”

Furuğ’un kehaneti!

“mahpus ses!”, “Kımıltısız aydınlar” ve “bu düşümüş yığınlar bu küçük caniler!”

Yeryüzü ayetleri

işte o dem
güneş soğudu
ve bereket topraklardan kalktı

ve çöllerde  kurudu yeşillikler
ve balıklar denizlerde kurudu
ve ondan sonra  toprak
kabul etmez oldu
ölülerini

gece, tüm soluk pencerelerde
kuşkulu bir sanı gibi
sürekli sıkışmışlıkta ve taşkınlıktaydı
ve yollar
sonlarını karanlığa bıraktılar

artık kimse aşkı düşünmedi
kimse yengiyi düşünmedi
ve kimse
hiçbir şeyi düşünmedi artık

Okumaya devam et “Furuğ’un kehaneti!”

Furuğ: şimdi güvercinler memelerimin ucunda uçuşur…

love

Photo caption: Google Image

sınırın duvarları

şimdi suskun gecede yeniden
otlar gibi boy atıyor
aradaki duvarlar, sınırın duvarları
aşkımın tarlasının bekçisi olsunlar diye

şimdi kentin kirli gürültüsü yeniden
balıkların karmaşık sürüsü gibi
benim kıyımımın karanlığından göç ediyor
şimdi pencereler kendini yeniden
dağınık ıtırların dokunuşunun lezzetinde açılmış buluyor
şimdi ağaçların tümü uyumuş bahçede kabuk atıyor
ve toprak, binlerce delikle
ayın sersem zerreciklerini kendi içine çekiyor

şimdi
yaklaş
ve dinle
aşkın ıstıraplı darbelerini
ki zencilerin tam tamları gibi
tenimin kabilesinin ho holarında
dağılıyor

Okumaya devam et “Furuğ: şimdi güvercinler memelerimin ucunda uçuşur…”

Furuğ dedi ki…

“Bize yazıklar olsun. Zira gündüz zeval bulup sona ermekte ve akşamın gölgeleri uzamakta ve bizim varlığımız, kuşlarla dolu kafesler gibi, tutsaklığın iniltileriyle dolup taşmakta. Aramızda ne zamana kadar süreceğini bilen biri yoktur… hasat mevsimi geçti ve yaz bitti ve biz kurtulmadık. Kanaryalar gibi ağlarız insaf için ve yoktur… aydınlığı bekleriz ve şimdi karanlıktır…”
(“Ev Karadır” filminde Furuğ’un sesiyle duymak için bu sitede “Ev Karadır”‘a bakınız)

o günler geçip gitti!

o günler geçip gitti,
o günler güneşte çürüyen otlar gibi
güneşin ışımasından çürüdüler
ve akasya kokusundan başı dönen o sokaklar
dönüşümsüz yolların gürültülü kalabalığında kayboldular.
ve yanaklarını
sardunya çiçek yapraklarıyla süsleyen o kız, ah
şimdi yalnız bir kadındır
şimdi yalnız bir kadındır.

(F.F., h.h.)

Aaah bu “zalim” Muammer Kaddafi!

kaddafi-1

Muammer Kaddafi’nin sözüm ona acımasızlıkları!

  • Hartz4 (Almanya’da ölmeden sürünmek için sosyal yardım) ve Angela Merkel’in tayin ettiği ücret, son derece çaresizlik içinde geçinmek ve ayın son haftasını ekmek peynirle başa getirmek demektir.
  • İşi olanların bazıları da “toprak bütünlüğü” dehşetinin başlarına çökme korkusuyla diken üstündeler!
  • Bankalara par ise istemediğiniz kadar akmakta, kesenin ağzı sonuna kadar açık!
  • Avrupa insanını zillet içinde yaşamaya ikna etmek kolay değil!
  • Her yerde böyle olduğu söyleniyor, bütün dünyada!
  • Elden ne gelirmiş!
  • Zorunlu ve kadermiş
  • Okumaya devam et “Aaah bu “zalim” Muammer Kaddafi!”

Furuğ Ferruhzad ve Hamid Musaddık’ın şiirlemeleri!

Hamid Mosaddık Yazdı:

bana güldün ancak bilmiyordun
ben nasıl korkarak komşunun bahçesinden elmayı çalmıştım
bahçıvan peşimden hızla koştu benim
elmayı senin elinde gördü
hışımla baktı bana
ısırılmış elma elinden düştü yere
ve sen gittin ancak hâlâ
yıllardır benim kulağımda usulca
senin adımlarının hışırtısı canımı acıtır
ve ben düşünürüm hep
neden bizim küçük bahçemizde elma yoktu, neden!

Sonra Furuğ şöyle yazdı:

ben sana güldüm
çünkü biliyordum
sen nasıl korkarak komşunun bahçesinden elmayı çalmıştın
babam peşinden hızla koştu senin
ve sen bilmiyordun komşu bahçenin bahçıvanı
benim yaşlı babamdı
ben sana güldüm
istedim ki gülüşümle senin aşkına karşılık vermiş olayım
ancak senin gözlerindeki hüzün
ellerimi titretti benim
ısırılmış elma elimden düştü yere
yüreğim git dedi, git!
çünkü senin acı gözyaşların aklımda kalsın istemedim
ve ben gittim ve hâlâ
yıllardır zihnimde benim usulca
senin hayretin ve ağlamaklı halin tekrarlanarak
canımı acıtır
ve ben düşünürüm hep
ne olurdu bizim küçük bahçemizde elma olmasaydı!

Dönüş

Ahmed Dehgan’dan çevirdiğim bir ksıa öykü…

“Oğlunuzun Katili Benim” adlı kısa öykü kitabının yazarı Ahmed Dehgan, savaş öyküleri (sekiz yıl süren İran-ırak savaşı) olan bu kitabı hakkında yaptığı bir söyleşisinde şöyle demişti: “Ben bu kitabımda savaşa katılmış olan insanların öyküsünü kaleme aldım ve onların savaştan sonra başından geçenleri anlattım, zira inanıyorum ki onların öyküleri savaştan sonra başlar!”

Ahmed Dehgan

Dönüş

Bir alay toplanmıştık rayların üzerinde, bekliyorduk; gelsinler de bitmiş olan bu savaşın gönüllü eski askerlerini alıp yurtlarına, evlerine götürsünler diye. Hava sıcaktı, çok sıcak.

Akşam olunca hepimizi kışlanın dikenli telinin arkasına topladılar; aranacaksınız bahanesiyle eşyalarımızı yere serpip dağıttılar. Tabii, birkaç eski püskü, toz toprak içindeki haki elbiseden, rengi kaçmış bottan ve anı olarak sakladığımız birkaç mermi kovanından başka bir şeyimiz de yoktu. Savaştan ve gençliğimizden elimizde kalan ganimetler bunlardı.

“Lang Can Silver”imizin tek gözü yoktu. Süngüsünü alıp götüreceğini taa başında söylemişti. Bu nedenle de sıra ona gelince; ne yapacak diye dikenli tellerin bu yanından kırmızı bereli müfettişi dikizledik. O, Lang Can’ın elbiselerini teker teker savurdu. Sarı fanila, tek paçası olan toprak renginde pantolon ve… elini çantasına sokup süngüyü çıkarıverdi. Kırmızı bereli müfettiş omzuna vurarak usulca: “Tanrına şükret ki onu son kezdir görüyorum yoksa…” dedi.

Okumaya devam et “Dönüş”