İran Tecrübesi-2

Sermaye daha da saldırgan kurt olmaya devam ederken emekçi boyun eğen koyun olmaktan sıyrılamıyor!

Tahran’ın varoşlarında teneke “evlerde” yaşayan halk, Tahran belediye binasına yürüdü, halkın taş ve sopasına karşın Şah’ın polisi gerçek mermilerle halkı taradı ve onlarca insan öldü! Bu bir kıvılcımdı!

Hiç bir kitlesel hareket kadınların katılımı olmadan başarıya ulaşamaz!

Okumaya devam et “İran Tecrübesi-2”

Karıncadan öğrendim!

Gazze’de, Irak’ta, Afganistan’da, Suriye’de ve dünya sermayesi tarafından cehenneme dönüştürülmüş birçok ülkede bomablar sivil insanların başına yağarken, insanlar kılıçtan geçirilirken, masum çocuklar alevler içinde can verirken, biliyorum benim  bu cılız sesim, iki satırım asla o yangını söndürmeyecek, ama hiç olmazsa safım belli olur. Bunu bana bir karınca öğretti! (h.h…)

 

Hikayedir. Rivayet edilir: Kral Nemrud, ona karşı ayaklanan İbrahim peygamberin ateşte yakılmasını emretmiş! Herkesi odun taşımaya çağırmış. Nemrud’dan yana olanlar odun taşımaya koyulmuşlar!

Ateş yakılmış ve alazları bulutlara yükselmiş. İbrahim ateşe atılmak için mancınığa konmuş. Odun taşıyan bir adam bir karınca görmüş, bir damla suyu yüklenmiş telaşla gidiyormuş. Sormuş karıncaya, bu su niçin, bu ne telaş diye. Karınca, “Nemrud’un ateşi içindir!” demiş. Adam alayla gülmüş demiş ki “Senin bir damla suyun mu söndürecek bu cehennem ateşini?” Karınca da sakince yanıtlamış “ Ben de bilirim bir damla su Nemrud’un ateşini söndürmeyecek ama olsun yine de benim safımı belli eder, hangi tarafta olduğum anlaşılır!”

17 Görsel Rivayet! -1-

azade-1
Azade Ahklaki: Bir Tanığın Rivayetiyle adlı kişisel sergisinde

Bir Tanığın Rivayetiyle” bir fotoğraf serisinin adıdır. Yakın dönem İran tarihindeki 17 trajik ölümü canlandıran 17 fotoğraftan oluşan bir seri. Bu düşüncenin sahibi ve fotoğrafları canlandırma düşüncesini hayata geçiren sanatçı Azade Ahlaki’dir. Azade der ki: “Bugünlerde idealizm birçoğunun alay konusu olmuştur. İnsanlar, büyük ve ulaşılması zor hedefleri olan kimselerle alay ediyorlar. Ancak benim için, savaşan ve ideaları uğuruna canlarından olanlar çok saygın kişilerdir. Hedefim takdir ettiğim bu insanların anılarını canlandırmaktı.” “Bir Tanığın Rivayetiyle” son dönem İran fotoğrafçılık alanındaki en muhteşem projelerden sayılır. Bu projenin hayata geçmesi –ki geniş araştırmaları da içermekte- 3 sene sürmüştür. Azade Ahlaki’ye bu projede birçok insan yardımcı olmuştur, bu arada ve özellikle Sasan Tavakkoli Farsani (Fotoğrafçı ve sahne müdürü) ve Jila Mehrcui’den (kostüm) söz etmek gerek.

Okumaya devam et “17 Görsel Rivayet! -1-“

Terörist kimdir?

Sapanla taş atan mı terörist yoksa masum halkın üzerine bombalar yağdıran mı? Yıllardır katledilen bir halkın çaresiz çocuklarının taş atması mı terörizm yoksa çocuklarına bombalar üzerine “İsrail’den sevgilerle” yazdıran sapık kafalar mı? Lanet olsun! Sizin sonunuzu devrimci, musevi kardeşlerim getirecek!

Tarihe kısa bir bakış!

Aşağıdaki yazı, parantez içindeki bölüm hariç –Ruhan Odabaş’ın yazdığına göre 03 Eylül 2013 –http://www.ozgurkocaeli.com.tr/makale/rabiacilar-okusun-140021.html – Siyaset Bilimci Gürbüz Evren tarafından kaleme alınmıştır:

“Bizim İleri Demokratlar, Mursi yandaşlarının Dört Parmak yani “Rabia” işaretini simge yapmaya çalışıyorlar… Bırakın bizim siyasileri, sanatçı olarak tanıtılan şarkıcılar ve “bazı” futbolcular bile bu işareti yapıp secdeye varmaya başladı. Zaten “bazı” futbolcular bile yapıyorsa, anlayın ki bu, anlamı bilinmeyen bir iştir.

Okumaya devam et “Tarihe kısa bir bakış!”

Diktatörler bunu iyi bilir!

Platon (Devlet):

Demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir. Ama milletin kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır. Eğer bu sağlanamazsa demokrasi, otokrasiye geçebilir. Halk övülmeyi sever. Onun için, güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar, başa geçebilirler. Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir.

Demokrasi, bir eğitim işidir. Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur. Devam edilirse demagoglar türer. Demagoglardan da diktatörler çıkar.”

nasıl tutabilirim ruhumu…

Rilke’den bir çeviri denemem:

nasıl tutabilirim ruhumu, dokunmasın seninkine? nasıl kaldırabilirim onu
usulca, senin üzerinden, başka şeyler üstüne?
 
içime alıp götürmeyi çok isterim onu
karanlıkta yitip giden eşyalar arasından
dingin bilinmeyen bir yere,
senin derinliklerin yankılandığında kımıltısız kalan bir yere.
 
ve hala bize, sana ve bana, dokunan her şey,
bizi bir yay gibi birlikte alıp götürür
iki telden tek ses çıkararak
 
hangi çalgının teline sürülmüşüz
hangi kemancı bizi ellerinde tutar?
ey şarkıların en tatlısı

How shall I hold on to my soul, so that
it does not touch yours? How shall I lift it
gently up over you on to other things?
I would so very much like to tuck it away
among long lost objects in the dark
in some quiet unknown place, somewhere
which remains motionless when your depths resound.
And yet everything which touches us, you and me,
takes us together like a single bow,
drawing out from two strings but one voice.
On which instrument are we strung?
And which violinist holds us in the hand?
O sweetest of songs.