Kategori: Şiirlerim-Anadolu Türkçesi
My poems in Turkish (Anatolian)
yapraksız kaldığım gündür
kendi içime tepetaklak yanarak
gövdemden kızıl bir kısrak geçti elinde kızıl bayrak
deliler sürüsü halay çeker şimdi ay ışığında odamın
bilseniz sormazdınız öykünün en burgaçlı sayfasını yırtarak
şimdi günlerden sus pus bekle…
nereye gidiyorsun?
Ne kadar sadeydi…
Mart ayına mersiye
Gazeteler çıplak yere serili
Gelirdik
Oturturduk
Konuşurduk
Şarap içerdik
Ağlardık…
Ne kadar sadeydi o aşk
Ne kadar itirafsız ve küstah
Her iç içe nefes nefesteki basit söz
Kahveyle yudumladığımız iddiasız her gözyaşı
O şarap ne de sadeydi
şimdi gitmeliyim!
Bu şiiri Vehdan Abla’m için yazmıştım. Kış bitmedi, bahar gelmedi ve o gitti!
avuçlarımda yaktığım bu buruşmuş kağıt benim kaderimdir
kurşun kalemle yazdım dumanı ondan karadır kaşları çatık yağmur!
hep susturulmuş on dörtlük ölü gelinler vardı sesimde duydunuz duymadınız
sizinle dağı aşmaya nefesim yetmedi siz gidin bensiz
dağın diğer eteğinde beklerim eteğimde yabani vişne dalları
gittiğiniz kumsaldan çakıl taşları toplayın benim için
duvar kenarlarındaki kimsesiz çiçeklere basmayın
onların gözüne benzer benim gözlerim
bahar ne zaman gelecek saçlarım bilirdi
ama bu kış belki hiç bitmeyecek
bahar belki de hiç gelmeyecek
bunu gelincikler söyledi
sarhoş rüzgarda salınan o kırılgan öfke
bir daha geldiğimde soframız için kır çiçekleri toplayacağım
temizlikçi kadın çöp toplama abla diyecek biz güleceğiz…
şiir ezberleyemedim sevgilim senin için
seni ve beni yaktım
küllerimizi saçlarıma serptim
bilirsin avuçlarımda kınalı keklikler saklanırdı
gözyaşlarımda sarı sıcak günbatımı
eteklerimi çırptığımda günebakanlar bakardı
ben hiç doğmadım
ama ağladım hep
dokuzunda kardeşlerimin annesi ben
gönlümü sesini susturan ben
on yedisinde satılan ben
seni sevdiğimde sevmediğimden beş çocuk annesi ben
isyanım geç oldu geç
hücrelerim çürümeye başladığında baş kaldırdım
geç oldu adsız sevgilim!
böyle biteceğini hiç bilmezdim
şimdi gitmeliyim
sessiz ve mazlum
dökülen saçlarımı sabah rüzgarına veriyorum
güzelliğimi sana veriyorum kırlar
sana kumsallar dağlar
şimdi gitmeliyim
bir avuç çakıl taşı bir de yol kenarındaki çiçeklerden alarak
(foto, şiir: h.h.)
senin ıslak yaprakların
kar yağıyor gecelerime!
kar yağıyor ve sen küskünsün!
“Kar yağıyor.
Ve belki bu akşam
Islak ayakların üşüyordur.
Kar yağıyor
Ve ben şimdi düşünürken seni”
Kim bilir hangi kedere dalmışsın
Ya da nefesin daralmış kimse seni anlamıyor
Anlasalar da ne fayda
Şimdi kar yağıyor.
Kar yağıyor
Balkondan senin ayak izlerini arıyorum
Senin terlik sesini
Senin şaklayan kahkahanı arıyorum
Ve seni ararken şimdi
Kim bilir belki yorganın altında saklanmışsın
Görmemek için kimseyi…
Küskün saaterindesin belki
Gel Ilgaz’a çıkalım
Çam havası göğüslerine iyi gelir
Cide’ye gidelim ya da Gideros’a
İsmail Abi bize balık hazırlar
Sen koya karşı oturur elinde bir dal çiçek
Ben bir kadeh rakı elimde
Cennet burası dersin
Cennet seninle güzel hâlbuki…
Şimdi kar yağıyor şakaklarıma
Senin saçlarına yağdığı gibi
Ve ben senin gözlerini düşünürken
Kim bilir…
Video ve şiir: h.h.
İlk beş satır Nazım Hikmet’e ait
Müzik: Colore Dance, George Winston
kekeme dizeler
ölümsüz Firavunlarız kuşkusuz
güneş doğup batacak oysa
sardunyalar solacak
hiçbir ağıt baharı sonsuz kılmayacak
ablamın genç yüzü gözlerimin önünde kayboldu
o da bana bakarak yaşlandığına inandı
bahçeler nedense günbatımında ıtır saçar
yağmur sanki senin kara saçlarının bulutundan yağıyor
çarpıyor camlara
ıslak yapraklar hep pencereye doğru çırpınıyor
bu şimşeksiz yağmurlar ağlamalarıma benziyor
çocuktuk
camların üzerinde ağaç nakışları buz bağladığında gülerdik
paylaşırdık bu senin bu benim diye
hohladık mı camdaki bahçemiz erirdi
sen içimin pencerelerine nakışlanmışsın
hiçbir güneş eritemez
suskun kekemeliğimin dizelerini dizerim
sen hep saçımı okşarsın öp dersin şuramdan
kınalı saçlarını içime çekerim her seher vakti yıldızlar solunca
nerde hata yaptım böyle akrebim şimdi
öfkemle dönerim yaktığım ateş çemberimde
(h.h.)




