Bu şiiri Vehdan Abla’m için yazmıştım. Kış bitmedi, bahar gelmedi ve o gitti!
avuçlarımda yaktığım bu buruşmuş kağıt benim kaderimdir
kurşun kalemle yazdım dumanı ondan karadır kaşları çatık yağmur!
hep susturulmuş on dörtlük ölü gelinler vardı sesimde duydunuz duymadınız
sizinle dağı aşmaya nefesim yetmedi siz gidin bensiz
dağın diğer eteğinde beklerim eteğimde yabani vişne dalları
gittiğiniz kumsaldan çakıl taşları toplayın benim için
duvar kenarlarındaki kimsesiz çiçeklere basmayın
onların gözüne benzer benim gözlerim
bahar ne zaman gelecek saçlarım bilirdi
ama bu kış belki hiç bitmeyecek
bahar belki de hiç gelmeyecek
bunu gelincikler söyledi
sarhoş rüzgarda salınan o kırılgan öfke
bir daha geldiğimde soframız için kır çiçekleri toplayacağım
temizlikçi kadın çöp toplama abla diyecek biz güleceğiz…
şiir ezberleyemedim sevgilim senin için
seni ve beni yaktım
küllerimizi saçlarıma serptim
bilirsin avuçlarımda kınalı keklikler saklanırdı
gözyaşlarımda sarı sıcak günbatımı
eteklerimi çırptığımda günebakanlar bakardı
ben hiç doğmadım
ama ağladım hep
dokuzunda kardeşlerimin annesi ben
gönlümü sesini susturan ben
on yedisinde satılan ben
seni sevdiğimde sevmediğimden beş çocuk annesi ben
isyanım geç oldu geç
hücrelerim çürümeye başladığında baş kaldırdım
geç oldu adsız sevgilim!
böyle biteceğini hiç bilmezdim
şimdi gitmeliyim
sessiz ve mazlum
dökülen saçlarımı sabah rüzgarına veriyorum
güzelliğimi sana veriyorum kırlar
sana kumsallar dağlar
şimdi gitmeliyim
bir avuç çakıl taşı bir de yol kenarındaki çiçeklerden alarak
(foto, şiir: h.h.)