Mart ayına mersiye
Gazeteler çıplak yere serili
Gelirdik
Oturturduk
Konuşurduk
Şarap içerdik
Ağlardık…
Ne kadar sadeydi o aşk
Ne kadar itirafsız ve küstah
Her iç içe nefes nefesteki basit söz
Kahveyle yudumladığımız iddiasız her gözyaşı
O şarap ne de sadeydi
Kaç günlük gazeteler üzerindeki o terlemiş tenin sıcaklığı
Ne kadar sadeydi
Mozart çalardı
Başımız diğerinin omzunda
Ve yangılı dudaklar ve hep yalnız
Öpücükler ne kadar sadeydi
Bahar gelip giderken
Kış gelip ve gitmezken
Şiirler ne kadar sadeydi
Ben o kadının gülüşlerini çalmışım
Ve yanıma almışım o uzak yalnızlığımda
Mart ayı ne kadar sade başlardı
Benim kış soğukluğumu öperken
Mart ayı ne kadar sade bir şiirdi
İki sevişme ortasında fısıldarken
Kaybetmek bu denli fırtınalı
Kaybetmek bu denli yangın yeri
Ölmek ne kadar sadeydi
Ben hâlâ uykumda gördüğüm kadının yarısını yanına alan o uzak buruk ağızda kalmışım
Ne kadar sadeydi o rüya
Ben sanıyordum ki zaman beni kaybedecek
Ve ben çocukça gideceğim o öykünün ardınca
Hatta ölümü sevimli kılan kadının memelerinden emeceğim
Ne kadar sade bir kucaktı
Bu denli ansız mart
Bu denli sessiz dökülüp yığılmak
Molozlara oturmuş çocukların ağlamsına benzer
Bırak gazeteler yerde serili kalsın
O kalabalık şehrin kucaklaşma şiirinin öyküsü
Gitmek ne kadar sadeydi
Erkek kardeş öldüğünde
Kız kardeş öldüğünde
Baba ölüğünde
Ve anne çıldırdığında
Ve erkek o öykünün kadınını
Ve kadın o öykünün erkeğini unutmazken
Ölüm ne kadar basittir
Ölüm ne kadar acı
Beklemek ne kadar boşuna!
(h.h.)