sen gidince ve dönünce sen…

1-

ne zaman gitsen penceremde kar uçuşur soba soğur
avlu susar ayna susar
rüzgâr kapının pencerenin derzini bulur
sevdalı adam kepini sever bir de uzun yakalı paltosunu
 
ne zaman gitsen
çorba da ısınmaz bir türlü kâğıt küser kalem kırılır
dükkânlar birden kapanır şehirde
sevdalı adam kedilerin mırıltısını sever bir de resmini
 
ne zaman gitsen kıyametin bin yıllık saatleri başlar tik tak
duvardaki saat büyür odalar genişler saksılar pörsür
yastık ölümün öyküsünü anlatır sağır da olmaz kulaklarım
sevdalı adam senin ayak seslerini sever güneşi beklemez aya aldırmaz
 
sevdalı adam kendi masalındaki kuyulara iner sen gidince
kuyu dibinde devin canının camını kırar da kurtulmaz
ne zaman gitsen kuyu başında kimse yok kurtarmaya
sevdalı adam orada senin gözlerini sayar
 
 
2-

sen döndüğünde güz havalarını seviyorum gözlerinin
 
ışıltılı şehir vitrinlerine çalar yapraklar
sen döndüğünde kestane dumanı
merdivenli caddede kestaneci güler
 
boynundan üç kez öperim
 
sen döndüğünde ay ışığını seviyorum teninde
kollarını açınca
kumsalında uzanmanın rehaveti var gülüşümde
 
boynundan üç kez öperim
yeşil çayı seversin
ben de severim eteklerini
Karadenizlerin fırtınalıdır senin
 
seviyorum burgacını her dönüşünde
içine düşüp gitmeleri ve gelip uyumaları da
 
döndüğünde ölümümü saçlarında sakla
ben ölümle saklambacı da seviyorum koynunda
köşelerini senin kapmacayı da

(h.h.,dil tutulmalarım)

ben sana ne yazabilirim!

kalbimin paslı bıçağı, ruhumun hep bahar mevsimi, gözyaşım, kahrım, yaşama küskünlüğüm, yaşama sarılmalarım, adını bilemediğim, nar gülüm, gençliğim, mezarım, yastığım, boyun şalım, kalemim, dilim, sabır taşım, duru pınarım, kasırgam, güne bakanım, gün batımım, selim, ırmağım, dağ eteklerim, gecelerim, tan atmalarım, ihanetlerim, yiten adresim, ayamın çizgileri, alın yazım, senden sonralarım, kendimden öncelerim, çocukluğum, gizlim, saklım, ayanım beyanım, ekmeğim, masalım, efsanem, şarkılarım, ejderhalarım, perilerim, şahadetim, ilk şiirim, son sözüm, hatunum, kadınım, dostum, kardeşim, sevdalım, sevdam… ben sana ne yazabilirim!

ben sana ne yazabilirim susmalarımdan başka!
böyle yazdım böyle bilinsin.
şimdi ne fark eder! şimdi ne fark eder! şimdi ne fark eder!
ayrılık; bir uçurumun iki kıyısı.
ben bir sürgün serüveniyim! sen olamadıktan sonra ben yitik bir neferim; buruşturulmuş bir kâğıt parçası, tarihi olmayan mektup! adsız tayfanın masalını sürükleyen deniz dalgalarında kaybolan şişe.
bakışlarım ayaklanmış siyah mezar taşlarına benzer!
ben buyum işte! ben buyum! ben, seninle doluyken senden uyanan bir düş, tepetaklak bir dize, bir kuyu, bir kumarbaz, hilekar, hain!
ben sana daha ne yazabilirim!

Okumaya devam et “ben sana ne yazabilirim!”

gözlerinde senin!

gözlerinde senin bir panter pusuda
ceylan sürüsü gözlerinde
gözlerinde senin meyhane kalabalığı
gecenin bir yarısı yıldızlar çalgı çalar
gözlerinde senin akreplerim ateş çemberinde sarhoşlar!
 
gözlerinde senin ormanlar denize vurur
aynalar kırılır senin gözlerinde 
sevdalı adamların başsız cesetleri dalgalanır
 
senin gözlerinde kahkahalı çocuklar günebakan sokaklarından geçer
alnındaki tanıdık yeşil yazıtlarıyla
senin gözlerinde o eskil taş ayaklanması var
senin gözlerinde analar doğar,
ve bütün sevdalı çingeneler şiire göçer
ve aşk o biricik yeşil tomurcuk
senin oylumunda sürgün verir
 
senin gözlerinde yarın olmayacak!

(h.h., 1995, Toronto)

Minyatür, Üstad Ferşçiyan’dan

Joee’nin kaçıncı ölümü


-neden 
gecenin karanlığını
döktün içime
ayrılık diye
o gece
yıldızları eledin gözlerinden?

yinelenen türkü…

bank üstünde
ölümünden habersiz
düştüğünü söylemiştim,
kara bir adamın
siyah küçük bir düğüm gibi
sabahın alaca karanlığından yoksun
kocaman garda
kör bir düğüm
gibi, hiç bir dişlinin çözemediği
hiç bir tırnağın söküp kanala atamadığı
sabahın alaca karanlığında, yoksul
bir türkü akarken kanalın bulanık sularına
" Joee neredeydin dün gece?"[1] diye

Okumaya devam et “Joee’nin kaçıncı ölümü”

Ay benim alın yazım

Ay benim alın yazım
Kederli şiirim
Yalın ayak koşmalarım
Ağlar güler yüzüm
İnadına sümüğümü çekip gözyaşımı yuttuğum
İnadına dik durduğum
Ay benim ilk sevdam kadim sevdam son sevdam 
Ay benim dualarım virtlerim
Sabahım akşamım
Her an ezbere söylediğim
Saçının düğümü
Ay benim sessizim
Uslu isyanım
Alevim yangınım dumanım
Ay benim lal dilim geveze dilim
Ölümüm yaşamım
Ay benim gülüşünde serçeler
Gözyaşında dünya kara
Bildiğim bilmediğim
Üzdüğüm incittiğim
Sevdiğim seviştiğim
Ay benim kitabım mendilim kalemim
Ay benim sabah ekmeğim akşam suyum
Ay benim günahım vebalım
Tekçe vazgeçemediğim
(h.h.)

iki heykele bir öykü

Lenin heykellerinin yıkılışı ve sana dairdir

1 Mayıs 1992- Scarborguh
h.h.

*

altın başaklar mevsimi bitmişti
geçtiği yol diz boyu kardı
sarı-siyah karpuz şişeli lambada
tek fitilli alev yalpalayıp titriyordu
tipi yeni inmiş vuruyordu,
gecenin zulasında aç kurtlar uluyordu
ve o biliyordu cam yok pencerede
biliyordu tencerede,
bir su kaynar, bir patates.
bir su kaynıyordu
yarım bardak yeterdi sabah tıraşına...
 Okumaya devam et "iki heykele bir öykü"