Eski şiirlerimden örnekler:
küllenmiş sözlerim var
yürek sığmaz kalıbına
kapıdan girersin
– merbaaaa!
(güneş, cam,
camda güneş
mor körlüğüm)
– merhaba!
[şöyle otur
şu yanında kanat kanat yüreğin nar çiçeği oynaşır şabboy vadisi hapis solukları
elim eline nasıl da telaşlı nasıl da susamış nasıl da şebboylar dokunur sağ yanak sol yanak bir tanem…]
– hoş geldin, nasılsın?
{seslerin sustuğu yaseminler aylarından geçmiş şarap şarkılanmaları terkinde mahmur meyhane zincirleri hummalı aman bir dudakların aman bir dakikalarım sayılı aman dağılmasın elim elinde nasıl da şahinlerin ıslık bakışlarıyla canım…}
– biliyorsun işte, ya sen nasılsın?
[susuyorum sözcükler itişip kakışarak tıkanıyor akmaya işte burada, açınca ağzımı rüzgarın çarpıyor alevlerime söndü sönecek
söyledi söyleyecek
bir yandan yıldızları topluyorum bir yandan buklelerini gülüşlerinden dudağımda kahkahaların yuvarlanıp gidiyor
küllenmiş kelimelerim kekeme anında nasıl da özlemişim başın omzumda]
{başım omzunda}
[omzumda ormanlar]
[şşşşş susun!
herkes şarkılarında sussun,
kaldırınca başını dünyanın kadını omzumdan
dağların düşü dağılır
uyku tanrıçası uyandırır sevdanın güneş çadırlarımı]
{susuyorsun kayıyor başım göğsüne elin samanyolunda}
[ölümüm bekler artık asırlar boyu şimdi herkes sussun!]
– ne olacak… işte… bildiğin gibi!
3 Şubat 2000
Farklı şiir örneklerinizle bizi peşinizden sürüklüyorsunuz. Bir bakıyoruz hasret çeken uslanmaz bir sevda adamı, bir bakıyoruz gözlerinde yaş kırılgan bir çocuk, bir bakıyoruz öfkeden deliye dönmüş bir barbar. Gökkuşağınız hiç solmasın üstadım.