“sağır mı oldun Hatçe? kıyamet anca kör olanları seçiyor !” (alıntı)
bükülmüş bir gündeyiz birimiz Dicle birimiz Fırat birleşiriz elbet ölmeden ve dökmeden önce acılarımızı ummanlara
kahrını ezberlemiş kaç şiir yazar bu günbatımı suskunu bilen kaç masal? hep bir pencere var orada dolunaya açılır rüzgar ve ateş kıvrılarak vurur camına biz bükülmüş bir günün sonunda
bu evde “çok bulutlar birikti” anımsamak isterim kendimi sende sen kıyametin ilk günü… (23 Nisan 2017, h.h.)
Sardunyalar.com hakkında istatistiksel küçük bir bilgi:
Aşağıdaki tabloda Mart 2015 ile Mart 2017’ye ait ziyaretçi, tıklama ve abone sayısına ait bilgiler özetlenmiştir… [Site Ocak 2012 tarihinde aktif olmuştur]
13 Mart Melih Cevdet Anday’ın doğum günüdür. Ustayı yeniden anımsamak için…
13 Mart 1915, İstanbul – 28 Kasım 2002, İstanbul
Ben güzel günlerin şairiyim Saadetten alıyorum ilhamımı Kızlara çeyizlerinden bahsediyorum Mahpuslara affı umumiden… Çocuklara müjdeler veriyorum Babası cephede kalan çocuklara…
Fakat güç oluyor bu işler Güç oluyor yalan söylemek…
“Ey Şanlı Vatan”da, gerçi bu kimi ”bilenler”ce pek “şiir”den sayılmadı –ve iyi de oldu- yaşamla yakınlığınız, övülecek ölçüdedir. Tüm olayların içinden konuşuyorsunuz, yaşamın kendisinden. Bırakın şiir ve “şiirsel öz”, kimi zaman “içtenliğe” feda olsun. Siz öç alınız…
Ben şiir hakkında hiçbir zaman sınırlı düşünmüyorum. Şiir her şeyde var diyorum, ancak onu duymalı ve duyumsamalıdır. Sahip olduğumuz bunca Divan’a bakınız. Şiir konularımızın ne denli kısıtlı olduğunu görürüz. Ya insancıl olmayacak kadar “yüce” olan maneviyattan laf ediyor yahut da öğüt ve nasihat, ağıt ve taşlama… Dil ise özel oturmuş bir dildir. Pekiyi, ne yapalım yani. Bizim dünyamız başka bir dünyadır. Biz aya gidiyoruz –tabii biz değil, başkaları-. Bu konunun sadece çok “bilimsel” olduğunu mu düşünüyorsunuz? Hayır… Şimdi gel de uzay mekiği hakkında bir şiir yaz! “Bilenler” hayır diyorlar… Öyle ise şairin kendisi nerede? Sanki bu “kendi öz” denilen şey, bir avuç şiirsel ahlama ve acıklı sızlamalar, yahut da sürekli dertli ve mutsuz bir “kendi öz” dür. Dokunulunca, sadece “ben çok acı çekiyorum” demesini bilen bir “kendi öz, “Ey Şanlı Vatan” da ki bu “kendi öz” bir toplumdur. Ciddi laflarını haykıramıyorsa, en azından şaka veya soytarılıkla söyleyebilen bir toplum. Bu şiirde ben, bir avuç kaba, kokmuş ve aptalca sorunla karşı karşıyayım. Tüm şiirlerin parfüm kokması gerekmez ki… Bırakın kimileri, bir mektupta sevgiliye yazılıp gönderilecek kadar şiirsel olmasın! Bana ne! Söyleyin kendilerine bu şiirin yanından geçerken burunlarını tıkasınlar. Bu şiirin kendi dili ve kendi biçimi vardır. Ben, sidik kokan bir sokaktan söz etmek istediğimde, hoş kokuların listesini önüme koyup, bu kokuyu anlatmak için en hoş olanını seçemem ki. Bu şarlatanlık olur. Öncelikle insanın kendine ve daha sonra başkalarına karşı bir şarlatanlık.
Babam, “Kadın uzun saçlı, iri gözlü olmalı!” derdi. Ama annemin ne uzun saçları vardı ne de iri gözleri. Annem erkeğin güzel olmaması gerektiğine inanırdı. Ona göre güzellik erkeklere yakışmazmış. Erkeğin ellerinin kaba, yanaklarının ise kavruk olması gerekirmiş. Ama babam hem güzeldi hem de çekici. Ne elleri kabaydı ne de kavruk yanakları vardı. Onlar yan yana mutlu değillerdi. Zira kafalarındaki karşı cinse ait düşünceleri yaşamlarındaki karşı cinsle tam bir çelişki içindeydi. Onlar asla kadın aşık olmalı ve erkek bu aşka değer olmalı demediler… onlar aşkı -bu gereği- yaşamlarında sansür ettiler. Ve ben yıllarca hurafeler içinde savaşarak anladım ki aşksız ne uzun saçlarım güzeldir ne de iri gözlerim… ne de kaba elleri ve kavruk yanakları ile bir erkek benim mutluluğumu garanti edecek!
Furuğ Ferruhzad
Foto: Pendar News’dan alınmıştır. (Resmin üzerindeki Farsça yazı: Péndar News)
Yazdığım ya da çevirdiğim kitaplardan bir kısmını burada .pdf formatında yayımlamaya karar verdim. Zaman içinde sayıları artacak.
Yayın hakları hala yayınevlerinde bulunan eserleri burada yayımlama imkanı olmayacak.
Bu kitaplardan kısa bölümler kaynağı gösterilmesi koşuluyla yazınsal amaçla kullanılabilir. Kaynağı gösterilse dahi tümünün kopyalanması Sardunyalar.com‘un özel iznine tabidir.
Sohrab Sepehri’nin en uzun şiiri:
(Sohrab çevirim baskıya girdi…: yalnızlığımın çinisi)
Sohrab Sepehri’nin tablolarından.
Kaşanlıyım
fena sayılmaz yaşamım…
bir parça ekmeğim, bir parça zeka, iğne ucu zevkim var
bir anam var yapraktan daha iyi
dostlarım var akan sulardan daha hoş
ve bir tanrım var buralarda bir yerde
bu şebboyların arasında, bu uzun çamın altında
suyun bilinci üzerinde, yasasında bitkilerin.
ben Müslümanım
kıblem bir kızıl gül
namaz yerim pınardır, alın koyduğum yerse ışık.
ovalardır seccadem.
ben pencerelerin kalp atışıyla alırım abdesti
namazımda ay akar
onda ışık tayfı akar
namazımın arkasında taş görünür
namazımın tüm zerreleri billurdan
ne zaman ki rüzgar servilerde ezan okur
kılarım ben namazı
ben namazı otların tekbirinden sonra
dalgaların kad-kametinden sonra kılarım
Kabe’m su kenarındadır
Kabe’m akasyaların altında
Kabe’m benim bir meltem gibidir
bahçeden bahçeye, şehirden şehre gider
benim Hacerül Asved’im bahçenin aydınlığıdır.