suyu bulandırmayalım
aşağılarda bir güvercin su içiyor
ya da hoş uzak bir köşede bir sığırcık kanat yıkıyor
ya da köyde bir testi doluyor
Okumaya devam et “Sohrab’dan bir şiir: Suyu bulandırmayalım”
suyu bulandırmayalım
aşağılarda bir güvercin su içiyor
ya da hoş uzak bir köşede bir sığırcık kanat yıkıyor
ya da köyde bir testi doluyor
Okumaya devam et “Sohrab’dan bir şiir: Suyu bulandırmayalım”
Biz dostlardan dostluk bekleyip durmuşuz / yanılşmışız meğer hayalmiş düşündüğümüz
Dostluk ağacı artık ne zaman meyve vere / biz gitmişiz de çokça tohumlar ekmişiz
Söylenmek dervişlerin ayini değil, değil / değilse seninle çok vardı maceralarımız
Gözünün işvesi savaş istermiş savaş / biz hata yapmışız işveni barış sanmışız
Çiçeğin kendiliğinden gönül yakan olmadı / nefesle biz ona bu himmeti vermişiz
Nükteler geçti anlatmadı kimseler bize / bizse saygı yanın elden bırakmamışız
Sen kendin gönül verdin bize Hafız dedi / biz kimseye bu dersi vermemişiz
(Çeviri: h.h.)

Gülistane’de[1]
Aaah! ne geniş vadiler!
Aaah! ne yüce dağlar!
Mis gibi ot kokardı Gülistane ne hoş!
Ben bu vilayette, bir şeyin peşindeydim:
Bir düşün
Bir ışığın, bir çakılın, kim bilir belki de bir gülüşün.
Kavak dalları ardında
Sili bir haylazlık vardı,
Çağırırdı beni hep!
Bazi şiirler var ki her okuduğunda o gün için yazılmıştır sanırsın… Alkol ve esrar bataklığında boğulup giden kımıltısız aydınlar… kendi uğursuz cesetlerinin yükü altında ezilen yorgun, bıkkın ve düşmüş halk yığını… afyonlanmış ve cinayetlere seyirci yığınlar…
işte furuğ Ferruhzad’ın yeryüzü ayetleri adlı şiiri de bu türden bir sestir:
işte o dem
güneş soğudu
ve bereket topraklardan kalktı
ve çöllerde kurudu yeşillikler
ve balıklar denizlerde kurudu
ve ondan sonra toprak
kabul etmez oldu
ölülerini
gece, tüm soluk pencerelerde
kuşkulu bir sanı gibi
sürekli sıkışmışlıkta ve taşkınlıktaydı
ve yollar
sonlarını karanlığa bıraktılar Furuğ: Kendi portresi
artık kimse aşkı düşünmedi
kimse yengiyi düşünmedi
ve kimse
hiçbir şeyi düşünmedi artık
yalnızlık mağaralarında
boşunalık doğdu
kan, afyon ve esrar kokuyordu
gebe kadınlar
başsız çocuklar doğurdular
ve beşikler utançtan
mezarlara sığındılar…
Okumaya devam et “Yeryüzü Ayetleri”
Gazel: Mevlana,
Minyatür tabolar: Ferşçiyan, ipek halı dokuma,
Çeviri: h.h.

Sen yoldaşım olunca can, ey canımı alan benim – yürek nuru şimşek gibi çakar ağzımdan benim
İnce ince cevher gibi güneşinin haresinden – yürek erir ve çamurum ağar yağar baştan benim
Yanaş bir an, göğsünü hem yanını koy yanıma – birlikteyken gerçi ah ki canısın sen canımın
Bu belalı dünya seninle cennet olmuştur bana – lütfunla ah ne olacak sureti o cihanımın
Yaprağım yoktu yürek titriyordu yaprak gibi – korkma dedi ki “gelmişin haremine emanımın”
Öyle çekerim yanına kurtulursun yaprağından – bütün gece seyredersin coşkunluğunu yanımın
Öyle biricik vururum ki sana sonsuza dek mest eylerim – ta ki sana yakin ola işreti cavidanımın
Göğsünü bahçe yapar baharımın demdemesi – hem yüzünü gül gül eder erguvanı şarabımın

Mey ölümsüz ömür meyvesidir ver saki gençlik sermayesinin lezzetidir ver saki
Ateş gibidir yakar lakin hüznü gamı, hayat suyudur mey yaratır ver saki
**
Bu badiyede gerçi gönül çokça koşturdu kırk yardı fakat kıl kadar anlamadı
Gönülmde benim bin güneş ışıdı heyhat ancak ki bir zerrenin kemaline ermedi
**
Benim gibi birinin küfrü hiç kolay olmaz olmaz imanımdan daha sağlam iman olmaz olmaz
Dünyada benim gibi bir biricik o da kafirse tüm dünyada bir müslüman bulunmaz olmaz
Pirim benim muradım, derdim benim dermanım
Açık açık söyleyeyim şemsim benim hudayım