Kırbaç!

Mehrengiz Resapur (M. Pegah)

 

mehrengiz

kırbaç!

 

itiraf et…..       kırbaç!
itiraf et…..       kırbaç!

çalınmış sabah nerede?
“kan kıtasında”
kışkırtıyorsun ha!?…..              kırbaç!
ne durumda yakalandın?
“tan yeri pasaportuna giriş damgası vuruyordum.”
kaçakçılık demek….      kırbaç!

eşin nerede?
“gelinciğinin kara gömleğinde kayboldu.”
vuslatı yadsıyorsun ha?…         kırbaç!

Okumaya devam et “Kırbaç!”

Sığınak!

sığınak

 

Asiye
Asiye Çengizi

arka kapıdan giriyor gül dudaklı kızlar
fahişe adlı
benzi soluk
aynı kapıdan çıkıyorlar usulca sessiz

ana kapıdan bir kız giriyor beyaz giyinmiş boyalı dudaklı
ve ayağı kanda gül yanaklı kızların evinin mutlu gelini oluyor

rengi kaçmış kanı onu da
arka kapıdan dışarı atıyor
komşu kadın şefkatle diyordu
döşek kırmızı olmamış… zavallı… fahişenin adını

Okumaya devam et “Sığınak!”

tövbe ne demek getir badeyi sen ey saki!

kadeh-2

Selman Savoci’den bir gazel çevirisi:

bahar çağı bırakma elden ey saki/ su kıyısın kadeh kenarın yar dudağın ey saki
ilkbahar geldi, yeşillik, çiçekler ve değerli ömrümüzü/ bırakır da geçeriz, gafletle geçirme sen ey saki
çiçekler mevsimi tövbe doğru değil ey dostlar/ tövbe ne demek getir badeyi sen ey saki
sayılı günlerdense söz say günleri sen/ benim gibisini kim sayar söyle bana ey saki
şahit, bahçe, gül, mül hepsi güzeldir lakin/ hoş sevgili bu dörtten daha hoştur ey saki
çimenlikten cennet rayihası gelmededir ey arif/ çimenden sevgilinin nakşı yükselir ey saki
senin içilecek kadehin dolu oldukça hep lal şarapla/ kadehin öldürür humarlıkla beni ey saki
nevasızım bir gazel söyle bana ey Selman/ humarım testiden yeni kadeh getir ey saki
(h.h.)

Okumaya devam et “tövbe ne demek getir badeyi sen ey saki!”

Furuğ Ferruhzad ve Hamid Musaddık’ın şiirlemeleri!

Hamid Mosaddık Yazdı:

bana güldün ancak bilmiyordun
ben nasıl korkarak komşunun bahçesinden elmayı çalmıştım
bahçıvan peşimden hızla koştu benim
elmayı senin elinde gördü
hışımla baktı bana
ısırılmış elma elinden düştü yere
ve sen gittin ancak hâlâ
yıllardır benim kulağımda usulca
senin adımlarının hışırtısı canımı acıtır
ve ben düşünürüm hep
neden bizim küçük bahçemizde elma yoktu, neden!

Sonra Furuğ şöyle yazdı:

ben sana güldüm
çünkü biliyordum
sen nasıl korkarak komşunun bahçesinden elmayı çalmıştın
babam peşinden hızla koştu senin
ve sen bilmiyordun komşu bahçenin bahçıvanı
benim yaşlı babamdı
ben sana güldüm
istedim ki gülüşümle senin aşkına karşılık vermiş olayım
ancak senin gözlerindeki hüzün
ellerimi titretti benim
ısırılmış elma elimden düştü yere
yüreğim git dedi, git!
çünkü senin acı gözyaşların aklımda kalsın istemedim
ve ben gittim ve hâlâ
yıllardır zihnimde benim usulca
senin hayretin ve ağlamaklı halin tekrarlanarak
canımı acıtır
ve ben düşünürüm hep
ne olurdu bizim küçük bahçemizde elma olmasaydı!

Ve olmadı!…

Şirazlı Hafız’ın bir gazeli

Kavruldu can istedi gönül olsun ve olmadı
Yandık biz bu ham arzularda ve olmadı

Sızlayarak bir gece senin meclisinin miri olurum dedi
oldum isteğiyle pespaye bir köle ve olmadı

Rintlerle oturup kalkacağım dedi
Rint oldu şarap çektik adıyla ve olmadı

Revadır eğer içimde gönül güvercini çırpına
Yolunda gördü nasıl döngüler pusular var ve olmadı

O yakut dudaklarından sarhoşça öpmek hevesiyle
Nice kanlar aktı yüreğimde kadeh misali ve olmadı

Aşkın sokaklarına sebepsiz adım atma sakın
Kendime bin bir dikkat eyledim ve olmadı

Maksut hazinesinin arzusuyla figan
Dünya harabı oldum hüzünden ve olmadı

Hayıf ve dert ki huzur hazinesi peşinde
Dilencilikler ettim çokça ikramına ve olmadı

Düşüncelerle Hafız binlerce hileler yaptı
O nigâr ram olsun arzusuyla ve olmadı

(h.h., 03/12/2013)

hafız-2

Minyatür: Üstad M. Ferşçiyan

Aida’ya: Ahmed Şamlu’nun sesiyle…

http://www.youtube.com/watch?v=tqQXibtoddE

Geceleyin-2

herzamanlık güneşler ortasında
senin güzelliğin bir demir atmadır –
öyle bir güneş ki
bütün yıldızların tan atmalarından
gereksinimsiz kılar beni!
bakışın
zulmün yenilgisidir
o bakış ki ruhumun çırılçıplaklığına benim
sevgiyle giysi oldu

Okumaya devam et “Aida’ya: Ahmed Şamlu’nun sesiyle…”

Çalgı benim çalan benim!

Ben neş’eyim, neş’e benim, Zühre çalar bu nağmemi–  aşıklar ortasında aşk nâz eder benim için
Gün geçti geç oldu ah, lütuf ahusu oldu aslan — sevgili ve yar doydular sözümden ve çağrımdan
Yar gitti yürek kaldı her gece suda çamurda  — humar acı çırpınırım sabaha kadar vaaay bana
Tanrı için saki nolur o şaşılası kadehi koy–  yaşlı elime ver onu, ver kadehi rizam için
O öldüren sakim benim, öldürürse beni hoşum — lütfu rahtır onun, ruhtur benim cömertliğim[1]
Şarap sensin kadeh benim, su sensin ark benim– sokaktaki sarhoş benim, benim sakim sakam benim

Parçanın özgün adı “Tareb Menem” Şenlik Benim anlamında, Şiir: Mevlana, Beste: Mecid Direhşani, Söyleyen: Mehdiye Mohammedhani

men tarebem tareb menem, zohre zened nevayé men – éşq miyâne aşéqan şivé koned berayé men

ah ké ruz dîr şod, ahuyé lotf şîr şod – délber-o yâr sîr şod ez soxen-o doayé men

yâr béreft-o mand dél, şeb hemé şeb der âb-o gél – telx-o xomar mitepem tâ be sebuh vâyé men

behré xoda saqiya an qadehé şégérf ra – ber kefé pîré men bénéh ez ceheté rézâye men

saqiy-é ademi koşem ger békoşed mera xoşem –  rah boved atâye u, ruh boved sexâyé men

bâdé toi sebu menem, âb toi-o cu menem – mest miyâné ku menem, saqiyé men seqâyé men

(Farsçadan çeviri: h.h., bu çeviri daha çok anlama yöneliktir, ne yazık ki şiirin müziği ikinci plana düşümüştür. Şarkının ve şiirin güzelliğini paylaşmak istedim)


[1] Rah ve Ruh, Arapça. Eski müzikte bir deyim. Rah, ferahlık ve şenlik demek.