qırx il sonraydı yanaşdım o çéşmeye yaşıl etekli tepeden şar şar axırdı gine dereye geldikde dincelib derinleşirdi sanki öz içinde bir xayala batırdı derenin iki yaxasında göy méşeler söğüdler kölge salmışlardı sessizleşib aynalaşan suya yél süzülüb gédirdi herden dönürdü yavaş yavaş
çox géçmedi tapdım xatirimdeki o itgin yéri. tox kölgeli bir ağac olmuşdu qırx il qabaqki cavan söğüd yaşıl gözlü bir gelindi sanki yaşıl saçlarını salmışdı suyun üzünün aynasına ömür géçib gédib baxmayıb arxasına toxundum oxşadım vuqarla selamladım sévinçli şovglu ağlamaqlı biraz tutdum ince bir budağından soraqlaşdım “néçe ildir eğilibsen suya ne itirib ne axdarırsan yoxsa unudubsan o günleri vurulubasan öz cemaluva sen?” yél terpendi söğüd pıçıldadı “yox, yox unudmamışam men öz özüme vurulmamışam ancaq gel gör ki torpaqdan aldığım zerrelerle men baş qalxızıb başqlaşmışam ne sen bir uşaqsan indi ne men deli qanlı o söğüd damcılarla bütüneleşen bu çéşme de değişmede! Bax gör néce sessiz derince géçmede!” birden ışıqlı oyuncağını itiren bir uşaq tekin qorxdum, yavaşca soruşdum: “harda qalıb bes menim uşaqlığım bax bir mene ağaran şeqiqelerime, boş ellerime!” suyun yuxusu pozuldu sanki birden sallandı söğüd: “xatirelerimiz nedir? héyranlığımız olmaya bu géçib gétmelere?” kinaye ile soruşdum: “ondandır ki baxırsan suda axıb géden suretive?” söğüd mırıldandı: “su aynasında duran üz menim değil baxır suyun öz xiyalatıdır axır!” tutdum qollarından salladım ağacı: “kuf bağalyıb minib güldüğüm ağac sensen yalqız olanda ömrümü paylaşdığım sensen dosdaq évinde itgin gédenlerime dövünüb ağlayıb küsdüğüm sensen hem sen değil misen ki ulduzları, ayı vehşi çiçekleri, dağ qerenfilini serperdin sévgilimin eteklerine? yox yox xatire küçelerine yağdı qar qalandı déme qırx illik ömrümün bir xayal olduğun déme!” söğüd boğuldu öz qeminde ses çıxartmadı yaşıl yaşıl kölgelendi çéşmeye sanki bir de baş salladı mene! dağlar, qayalar çiğnimde çökdüm yére arxalandım ağaca susdum qorxdum soruşam sévgilim harda... handan hana yavaşca eğildim suya belke qırx il qabaqki qehqehleri axdarıb taparam gördüm ki ne! ağacın üzüne qarışıb sévgilimin üzü de... gördüm menim xatirelerimle öz xiyalatı ile oynayır çéşme sessiz derin axır gédir çéşme gördüm men orda yoxam su vardı, söğüd vardı, yar vardı su vardı, söğüd vardı, yar vardı bildim bir ömrüdür öz xiyalımı suya salaram bildim bir gün geler ne çéşme ne su ne söğüd ne men qalaram bildim söğüd suda qocalıb men itmişem yarda silinmişem sudan axıb gétmişem çoxdan

Varlığından emin olduğunuz ve asla değişmeyeceğini düşündüğünüz şeylerin, gün gelip de akan suyla birlikte silinip gittiğini görmek, hisseden kalbi darmadağın eder. Emeğinize sağlık üstadım.
Nazım’ın bir şiirine güzelleme sayılır yazdıklarım:
“Su başında durmuşuz,
çınarla ben.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarla benim.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınarla bana.
…
…”
Sevgiler.
Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
– öyle gibi de görünüyor –
Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani…
Elleriniz Agrımasın..
”
…
Su basında durmuşuz.
Önce kedi gidecek,
kaybolacak suda sureti.
Sonra ben gideceğim,
kaybolacak suda suretim.
Sonra çınar gidecek,
kaybolacak suda sureti.
Sonra su gidecek
güneş kalacak;
sonra o da gidecek…
…”
(N.H.)
Hani bir gün seninle Topkapı’dan
Geliyorduk, yol üstü bir meydan
Bir çınar gördük: Enli, boylu, vakûr
Bir ağaç; hiç eğilmemiş, mağrûr
Koca bir gövde; belki altı asır,
Belki ondan da fazla, dalgın, ağır,
Kaygısız bir ömür sürüp gelmiş;
Öyle serpilmiş, öyle yükselmiş,
Ki civarında kubbeler, damlar
Onu haşyetle seyreder gibidir.
Duyulan onun hep menâkıbidir.
Görülen hep odur uzaklardan;
Fakat ayyûka ser çeken, uzanan
Bu mehabetli gövde çırçıplak,
Ne yeşil bir filiz, ne bir yaprak…
Kuruyor; âh, pek yazık! Şu derin
Şerha böğründe belki bir hain
Baltanın, bir gazaplı yıldırımın
Zehridir..Söyle ey çınar, bağrın
Hangi odlarla yandı? Hangi siyah
Kurt içinden kemirdi? Hasta, tebâh,
Seni kim şimdi bağlayıp saracak?
Kim şifalar verip de kurtaracak?
Söyle ey mustarip vatan, bildir;
Çektiğin hangi kanlı seyyiedir?
Tevfik Fikret