Ay: Ocak 2012
geç vakittir

bayan sizi bana kirazlar getirdi
vişne miydi yoksa dudaklarınızdaki
ben yağmurlu kumsalda gözü kapalı yürüdüm hep yalınayak
yağmurla dalgaların sevişmesi getirdi sesinizi
şarabın son kadehiydi
aç mavilikler bayan sapanı anımsatır bana hep
gece yirmi dörde geldiğinde bayan sizi çok sevdim
sevginiz beni ürkek kıldı
istanbul sokakları bulaşır her yanıma saat yirmi dörde geldiğinde
bayan siz güldüğünüzde nar tanelenir ömrüme
sustuğunuzda bayan geç vakitlerdir hep
zaman beklemiyor demiştiniz!
(foto ve şiir: h.h.)
Azalya-2
İnanamıyordum bir türlü. Nasıl olurdu? Kimse bir şey söylemiyordu. Ortada bir hata olduğu kesindi. Çocuk, koridorun sonundaki kapıyı açmak istedi. Bağırdım: ‘Hayır! Oraya değil!’ Orası sorgu ve işkence odasıydı. Gözbağımı çözmeden almışlardı oraya gerçi, ama biliyordum. Biliyordum; ama çocuk beni dinlemedi. Kapıyı açtı ve kahkaha atarak koşmaya devam etti. Şaşırmıştım. Kapıdan geçtim. Kapı, yeşil ağaçlara, renk renk vahşi çiçeklerle kaplı bir vadiye açılıyordu. Evin Hapishanesi ile Dereke arasındaki vadiydi bu. Eve giderken hep gördüğüm vadi… ama hiçbir zaman bu kadar yeşil değildi. Yemyeşil ve çiçek kaplı… Çocuk, hâlâ gülüyor ve koşuyordu. Annesi duraksadı. Ben ona yaklaşınca, ‘Peki biz bunu neden akıl edemedik?’ diye sordu, benim yanıtımı beklemeden, ‘Bak, ufacık çocuk yolu nasıl da biliyormuş!’ dedi. ‘Yolu mu?’ diye sordum; ama kadın beni duymamış gibi, ‘Biz düğüne gideceğiz… sen de gel!’ dedi. Okumaya devam et “Azalya-2”
İmlerin Tanrısal Gölgesi*
1- Yasaklara başkaldırmanın hemen ardından cezanın gelmesi pek yeni bir olgu değil. John Berger, “Görme Biçimleri” adlı eserinde, Avrupa yağlıboya resim geleneğine değinirken Genezis’ten (Tekvin’den) Havva’nın yasaklanmış elmayı yemesine ve kocası Adem’e yedirmesine ait öyküden kısa bir bölüm aktarıp onların meyveyi yedikten sonra görme yetisine kavuştuklarına vurgu yaptıktan sonra şöyle der: “Burada ikinci çarpıcı gerçek de kadının suçlanması ve erkeğe boyun eğmekle cezalandırılmasıdır. Kadının karşısında erkek, Tanrı’nın temsilcisi olmuştur[1].”
Furuğ Ferruhzad: şiirinin cinsiyeti ve cinselliği
Tam 42 yıl öncesidir.
13 Şubat 1967 pazartesi günü. Aynı şu anda Ankara’da olduğu gibi, Tahran’da karla karışık yağmur yağıyor. “Sen, İran İngiltere Kültür Evi kütüphanesinde bir yazı üzerinde çalışıyorsun. Puran Ablan da ileride kitap okuyor. Kalkıp yanına gidiyorsun, elini omzuna koyuyorsun; ‘Ben geldim,’ diyorsun, ‘Oradayım. Çalışıyorum. Nasılsın, iyi misin?’
Okumaya devam et “Furuğ Ferruhzad: şiirinin cinsiyeti ve cinselliği”
kulaçlarıma sesin dolanır!

dişlerimde nar yarası
kendi diline çevir beni
inelim ya da diplere
memelerinin ortası babı-şems
dilim başıboş
alt satırlarınla inerim manalarına
kulaçlarıma sesin dolanır
sarmaş dolaş dalalım diyorum ya da
orada soracağım adını
ne zaman takılmış
bu olta gırtlağıma
şiirim çırpınır!
(şiir ve fotograf: h.h.)
gidişin
şimdi bir de ölümün soğuk nefesinden dinliyorumgidişin senin sadece sade bir gidiş değil gidişin ansızın bitiveren bir gündüzün bir öpücüğün öksüz kalışı gibi bir şeydir habersiz güneş tutulmasıdır aşkın sümbül kokusudur mor mor odamda avare yani gidişin ekmeğimin çalınışıdır mahallemizin çöle dönüşmesidir tam da dönüp seni göreceğim yerde öyle kurak bir mevsim ki şarkısız bir dudak gibi ne bileyim senin gidişin sadece sade bir gidiş değil


