ben de karıncayım…

yazdığım son şiir…
“… sen de karıncasın bilirim. ondan böyle durduraksız kalmışız!…”

ithaftır! 

h.h.

ben de karıncayım 

ben de karıncayım senin gibi
yangınımı yerin dibinde taşırım
kökünde kalbimin
bin yıl geçmiş her güneşe baktığımda gözlerim sanki
dört kolla sarılırım toprağa ondan
nişanlarımdan ne kaldı sana
dağılmışım tespih taneleri gibi
ben de karıncayım karınca senin gibi

Okumaya devam et “ben de karıncayım…”

iki şebboy hicranlık…

dudaklarımda senden kimse arda kalmamıştır
kaldı ki bu antika adam ölüm fermanını öyle gülerek okuyor ki
hünnap dudaklarından öpüyorum sanki
 
giderek giderek geliyor                kayıyor tan yeri omuzlarından
uçurumunda iki şebboy hicranlık
 
biliyor musun                    kıyılarımı alıp götürünce sabaha bir şey kalmaz

(ağıt kokusu geliyor, dil açmalarım, h.h.)

sil beni

sil beni duvarlarından öyle gel
oturduğun             yattığın             yürüdüğün her yerden sil
sonra al beni              anlatma fakat
öyküm güvercin ayaklarına düğümlenmiş
 
geceyi atıyorum omuzlarımdan                yıldızları sil
bin fersah ayrılık var                      sesleri de
 
odam sırt çevirmiş dolunaya
ayı da sil penceremden öyle gel
 
dilimi unutmuşum bir yerlerde                  o yeri de sil
 
sabah ağlarken gel
ya da gelmeyince al beni
uyut tepelerinin esintisinde
 
sabahsız bir güneş vakti gel
sonra yaz beni duvarlarına                        öyle git!

(dil tutulmaların, h.h.)

diyorum mesela…

diyorum mesela
sen yalandan gelsen
ben sahiden gülsem
sen şaşırsan
ben sussam
sonra kavga etsek
sonra sen benim dilimde sussan
ben senin koynunda şaşırsam
sonra bir kap vişne yesek
kırda çiçek toplasak
orada kırda koşsak
kırda sevişsek
sen sahiden sevsen
ben yalandan ölsem
sonra gözümüzü açsak ki kabus bitmiş
dört nala özgür yaban atlarız mesela
komşularımız da hep yaban at sürüsü
yeleleri güneşli rüzgarda
avlanma kaygısı olmayan serçeler ya da…
 
diyorum mesela
sen sahiden gelsen
ben sahiden açsam kollarımı
ben karlı stepler olup yayılsam eteklerine
sen kartal misali dağlarımın arasında süzülsen
sonra ben çay demlesem
sen Şehrazat’ı kıskandırsan
anlatsan bana uçmanın masalını
yani öyle yuvarlanıp gitsek işte
uçurumlarımızdan…

h.h.
26/06/2017

horses and nature ile ilgili görsel sonucu

 

İlgili resim
Özgürlüğe Dönüş… [Return to Freedom] Credit goes to: http://www.kimerleecuryl.com/return-to-freedom-sanctuary-one

seni yeniden seveceğim!

seni yeniden seveceğim
damdaki kuşları bulutlara uçurduktan sonra
hırsız babam fahişe annemi öpüp boğduktan sonra
enseme inen son yumruktan sonra
kırık kaburgalarım bir elimde öptüğüm zarlar ötekinde
seni yeniden seveceğim
 
sanki bahar yeni gelmiş gibi
güneş yeni parlıyormuş gibi yağmur sonrası bir ormanda
kuşlarımın ölüsünü sana göstermeden gideceğim
döndüğümde bekler bulacağım seni
yeniden seveceğim saçlarını koklamadan
bir öykü anlatacaksın gibi bakacaksın gözlerin ıslak
sümüğünü çekerek güleceksin
 
dişlerini öpeceğim yeniden
alaca bir mavilik esecek alnından
sanki martılar köpüklü dalgalara inip kalkıyormuş gibi
dudaklarım dudaklarından kanat çırpacak
seni yeniden seveceğim


(son şiirimden bir parça!, h.h.)

İlgili resim
credits go to http://tranquilitygoddess.tumblr.com/

dönersem…

dönersem
dalga dalga dönerim
gözünün ırmağına deli deli
ağızının tuz çölüne
acı çakıllarına dönerim

sağanak yemişim
dönersem
sersem kuş sürüsüne katılırım
tütsü şiirine
bin parça ağlamaklı
bir parça sevinç
ansızın kopan sel dönerim…

rüzgâr ve su ortasında saklıyken
çağırırsın beni açık seçik
gelirim sana açık seçik
sonumdur

mezar taşı çalınmış ağzıma
sesim senin toprağında gizlidir
sesim kaküllü yıldızlarında
uyanmak istemem senden

bana gitmeli diyorsun
sen batık kalbimin son yolcusu
bana gitmeli diyorsun

gecenin dalgaları
beni senin fenerine getirir
geçerek martı çığlıklarından

dönersem
yatağım yastığım avuçlarında
kadehim dudaklarında bir yerde!
h.h., Ekim 1997, Toronto
(Seni unutmayı öğret bana, totem yayınları, 2017)

tuhaf bir mevsim…

şarlatanlarla aptallar mevsimidir
pınar başında haramiler
sen nar kızılından ne beklersin
nar yarılması bir yağmurdan?!
 
putlarla kuzular mevsimidir
dünya büyüklüğünde bir çan olsan çalsan
secde saati geldi sanır putlar
salhaneye koşar kuzular
 
sen leylak sokağından ne beklersin?!

(13/03/2017, h.h.)

sürü psikolojisi ile ilgili görsel sonucu

 

sokağımızın masalı!

sokağımız kayısı çiçeği koktuğunda
arıların ve sineklerin güneşte vızıltılı saatinde
bir adam yaşamı yasakladı kendinden başka
bir adam bir köpek gibi başka sokakların kemikleri ağzında
sokağımızdaki çocuklara hırladı 
Hatice ana başörtüsünü rüzgâra açtı ağlarken
İbrahim amca sokağımızın tam köşesinde çöktü duvara yaslanarak
susmayı terk etmemizi öğretti gözlerini kısıp dişlerini sıkarak

Okumaya devam et “sokağımızın masalı!”

ben sana ne yazabilirim!

kalbimin paslı bıçağı, ruhumun hep bahar mevsimi, gözyaşım, kahrım, yaşama küskünlüğüm, yaşama sarılmalarım, adını bilemediğim, nar gülüm, gençliğim, mezarım, yastığım, boyun şalım, kalemim, dilim, sabır taşım, duru pınarım, kasırgam, güne bakanım, gün batımım, selim, ırmağım, dağ eteklerim, gecelerim, tan atmalarım, ihanetlerim, yiten adresim, ayamın çizgileri, alın yazım, senden sonralarım, kendimden öncelerim, çocukluğum, gizlim, saklım, ayanım beyanım, ekmeğim, masalım, efsanem, şarkılarım, ejderhalarım, perilerim, şahadetim, ilk şiirim, son sözüm, hatunum, kadınım, dostum, kardeşim, sevdalım, sevdam… ben sana ne yazabilirim!

ben sana ne yazabilirim susmalarımdan başka!
böyle yazdım böyle bilinsin.
şimdi ne fark eder! şimdi ne fark eder! şimdi ne fark eder!
ayrılık; bir uçurumun iki kıyısı.
ben bir sürgün serüveniyim! sen olamadıktan sonra ben yitik bir neferim; buruşturulmuş bir kâğıt parçası, tarihi olmayan mektup! adsız tayfanın masalını sürükleyen deniz dalgalarında kaybolan şişe.
bakışlarım ayaklanmış siyah mezar taşlarına benzer!
ben buyum işte! ben buyum! ben, seninle doluyken senden uyanan bir düş, tepetaklak bir dize, bir kuyu, bir kumarbaz, hilekar, hain!
ben sana daha ne yazabilirim!

Okumaya devam et “ben sana ne yazabilirim!”

kadife bir çift kılıç

fine art of lips ile ilgili görsel sonucu
credit goes to Christo Dagorov http://www.christodagorov.com/index.php

 

kadife bir çift kılıç kayar
kadife bir çift kılıç dudaklarımda ölmeyi unut
kadife bir çift kılıç kelebeklerim tutuşur

ben bu sokaktan geçmeyeli kırk yıl olmuş
çağırma beni
dağıtma zihnimi örten karın uykusunu
bu ağaçlarda serçeler susalı kırk yıl olmuş
içimin cemresi düşmez
çağırma beni
ben bu sokaktan geçmeyeli kadife bir çift kılıç

gece hep bindallı bir öpücükle uyanırmış hünnap
beyhudeymiş gözümün kararması bir çift kılıç

öyleyse söyle bana
kim terk edilmemiş yazgısında
kim sevdayı siper etmemiş ölüme
kim diliyle işaretlemiş de ağzı şarap tatmamış kılıç

kadife bir çift kılıç kayar boynumdan
kadife bir çift kılıç sütsüz yeşil
kadife bir çift kılıç kılıç sabahlayalım!
(dil açmalarım, h.h.)