sokağımız kayısı çiçeği koktuğunda
arıların ve sineklerin güneşte vızıltılı saatinde
bir adam yaşamı yasakladı kendinden başka
bir adam bir köpek gibi başka sokakların kemikleri ağzında
sokağımızdaki çocuklara hırladı
Hatice ana başörtüsünü rüzgâra açtı ağlarken
İbrahim amca sokağımızın tam köşesinde çöktü duvara yaslanarak
susmayı terk etmemizi öğretti gözlerini kısıp dişlerini sıkarak
sokağımız badem çiçekleri açtığında
sevdalı Yakup sırtından vuruldu
elinde satırları bir sürü uğulduyordu sokağımızın kulağında
Hatice ana tek darbede düştü dilinde duaları
İbrahim amca kayboldu tespihi sokağın köşesinde
bizler işte kızlı oğlanlı bildiğiniz gibi
ölürken de gülüyorduk
hikayemiz fıkralar gibi…
neyse
itler sokağımızdan geçtiğinde
banka hesapları kaç rakamdı bilmedik
onlar paraya secde getirdiklerinde
anamın anlattığı masal geldi aklıma
Nemrud’un ölümü bir sinekle olmuştu
yüksek örülmüş taş kaleler ve saraylar içinde
gülmüştüm,
aynı ölürken güldüğüm gibi!
sokağımız nar çiçekleri açtığında
çocuklarımız kızlı oğlanlı aha şöyle yiğit mi yiğittiler
İbrahim amcanın tespihini toplamışlardı topraktan
Hatice ananın başörtüsünü rüzgardan
Yakup’un kana yarılan kitabını dallardan
bir de bizim geniş gülüşlerimiz ağızlarında
şarkı söylüyorlardı nedense hep
bir duysanız
sanırdınız ki devrim çiçekleri açmış mahallede
neyse
demem o ki
itler sonrası günlerde
hepimiz kardeştik
sevdalı ve güleç!
şimdi anlattığım masal gibi hani!
(18/02/2017, h.h.)
