seni Ankara!

Mayıs ayında Ankara’yı anımsarım, Ankara’nın coşkun yürüyüşlerini! Siyasal’dan, ODTÜ’den, Tıp’tan, ordan burdan Kızılay’a akan kızıl bayrakları… Kol kola türküleri ve işçi ve devrimci marşları! Bir de Deniz’e hasret hallerini anımsarım Ankara’nın… bir de kahrolası o üç sehpayı!

tutuştuğum kavganın alametidir Ankara göğsümde
hele bir de mayıs geldi mi hep aşığım leylak dönemeçlerine gamze bakışlı
                                                          sokaklarının
sesinin nesi var şimdi sisli bir dünün arkasında oturmuşuz ikindi
balkonuna sevdanın burada
fesleğenleri dizerim gelecek saatlerin su sesli güneşini pencereme
Gençlik’ini yitirmiş parkın köhne masalarında nargile soluklu
      mazot kokulu zaman

Okumaya devam et “seni Ankara!”

senden kalan


senden bir orman yeşili kaldı dilimde
odamda okyanus kasırgası
 
“durduğu yerde büyüyen” değil artık o oğlan çocuğu
bir delikanlının sevgilisini bekler gibi bekler ölümü
ha işte böyle sevdim seni

ağzımda süt mavisi samanyolu!        
 
bir daha bağışla turunç bahçesini ağzıma           
öpücüklerin hep mayıs
mayıs Ankaraları erguvan gülüşlüdür
  Okumaya devam et "senden kalan" 	

bu sokak seni hatırlatır bana

Bu sokak seni hatırlatır bana
Bu taşlar, çakıllar
 
Seni yürümek nefes ister seni tırmanmak
Gözlerinin çakılları güneşi çoğaltır da vurur yüzüme
Duvarların temmuz hatırasıdır
Ağaçların bu sokağın bereketli kollarıdır
Parçalanıp öksüz kaldığımda nasıl da açardın
 
Bu sokak seni hatırlatır bana
Bu yağmur, bu ezan sesi
(h.h.)

seni görünce

seni görünce yüreğim notaları karıştırır
düzensiz çalar        ölüm ağzıma dayanır
ağzım sevişme tadına bürünür
seni görünce gözlerim puslu dağlarda pusuya yatan fırtına
dilim ilk okula başlamamış daha
heceler karışır harfler dağılır
seni görünce hep ansızındır
güneş de deniz de parmakların da
parmakların saçımda çoğalır          tenimde
seni görünce kadın ilk yaratılır bir  daha
nefesin dolaşır damağım kurur
...
...
(h.h.)

iki heykele bir öykü

Lenin heykellerinin yıkılışı ve sana dairdir

1 Mayıs 1992- Scarborguh
h.h.

*

altın başaklar mevsimi bitmişti
geçtiği yol diz boyu kardı
sarı-siyah karpuz şişeli lambada
tek fitilli alev yalpalayıp titriyordu
tipi yeni inmiş vuruyordu,
gecenin zulasında aç kurtlar uluyordu
ve o biliyordu cam yok pencerede
biliyordu tencerede,
bir su kaynar, bir patates.
bir su kaynıyordu
yarım bardak yeterdi sabah tıraşına...
 Okumaya devam et "iki heykele bir öykü" 	

lalım bundan sonra!


bir şiirsin yenibaştanlanan
bir şiir dağ kekiği

nasıl emziriyorsun bu sözcükleri
hiçbir şiir senin dudaklarında sonlanmaz         sürgün sürgün içinde

biten nedir kulak memelerinde

Zeliha cesaretidir şarkıların
korkak aşkları utandırır

dağ kekiği dedim sere serpe          tül perde            kınalı rüzgar        bedir tepeler
orada sözcükler bitmiştir dilimde               lalım bundan sonra!
(h.h.)