Yönetmen: Furuğ Ferrhzad
Metin Çevirisi: Haşim Hüsrevşahi
Filmin Metni
(Bu film 1963 yılında Oberhausen Film Festivali, Belgesel dalında en büyük ödülü kazanmıştır. Metin yazarlığını, montaj ve yönetmenliğini üstlenen Furuğ Ferruhzad, yapımcı İbrahim Golestan’ın yardımcılığını da üstlenmiştir. Furuğ’un ölümünden sonraki festivalde, festival Furuğ’un adıyla onurlandırılmıştır. Filmde Furuğ’un seslendirdiği bölümler Eski Ahit’in değişik kitaplarından ve bölümlerinden seçilmiş ve düzenlenerek seslendirilmiştir. )
Kara tahtaya yazı: Ev Karadır
Adamın sesi (İbrahim Golestan): “Dünyada çirkinlik az değildir. Bu çirkinlikler daha da fazla olurdu şayet insanoğlu onlara gözlerini yumsaydı; ama insanoğlu çare bulandır! Bu perdeye şimdi bu çirkinlikten bir görüntü, bir acıya olan bir bakış gelecek, onlara göz yummak insanoğluna yakışmaz. Bu çirkinliğe çare bulmak ve bu derdin dermanına koşmak ve ona yakalananlara yardımcı olmak bu filmi yapmanın nedeni ve yapımcılarının umudu olmuştur.
Çocuk-1: “Tanrım beni yarattığın için sana şükürler olsun! Bana yanan bir anne ve seven bir baba yarattığın için şükürler olsun.”
Çocuk-2: “Sana şükürler olsun ki akan suları ve bol meyveli ağaçları yarattın!”
Çocuk-3: “Bana çalışmam için el verdiğin için sana şükürler olsun!”
Çocuk-4: “Dünyanın güzelliklerini göreyim diye verdiğin gözler için şükürler olsun sana!”
Çocuk-5: “Güzel müzikleri duyayım diye bana verdiğin kulaklar için şükürler olsun!”
Adam: “İstediğim yerlere gidebileyim diye bana verdiğin bacaklar için şükürler olsun!”
Furuğ: “Bu cehennemde kimdir tanrım sana şükürler olsun diyor? Cehennemde kimdir?”
(Bir adam şarkı söylüyor… Baykuş sesi… Yalnız bir duvar, yalnız bir adam duvara dokunarak gidip geliyor… Haftanın günleri)
Furuğ (haftanın günlerini tekrar tekrar sayıyor): şenbé, yekşenbé, düşebné, séşenbé, çarşenbé, pençşenbé, comé, şenbé, yekşenbé, düşebné, séşenbé, çarşenbé, pençşenbé, comé…
Furuğ: “Senin adını ey yücelerin yücesi şarkılayacağım, senin adını on telli utla çalacağım; çünkü çok tuhaf ve korkunç yapılmışım. Kemiklerim senden saklı değildi gizlide oluşuyorken ve ben yerin en dibinde biçimleniyorken…”
Furuğ: “Senin defterinde benim bütün organlarım yazılmıştır ve senin gözlerin benim ceninimi görmüştür ey yücelerin yücesi! Senin gözlerin benim ceninimi görmüştür!”
(Karga sesi. Duvarda bir yazı: ben kalmam baharda, yazıda kalırım hatıra, bir gün felek döndü, ben bu hastaneye düştüm… ben gitti kalbim çok üzüntüm var, Müslüman o kalbim gami var senin bu gece, argadaşlar o şimdi çok iyi –okunmayan bir sözcük-…)
(Adam sesi Cüzam hastalığı hakkında bilgi veriyor. Tekerlek sesi.)
Metalik tekerlek sesi ile Furuğ’un sesi karışır: düşebne, se-şenbe, çarşenbe, pencşenbe…
(Ayak sesleri. Kalabalığın uğultusu. Hastalara isismleri okunarak ilaç dağıtılıyor)
(Ezan okunuyor, erkek dua okuyor, cüzamlılar namaz kılıyoralr)
(Yemek zamanı)
Furuğ: “Dedim keşke benim de kanatlarım olsaydı güvercinler gibi, uçsaydım ve bir dinginlik bulsaydım. Uzak bir yerlere gitseydim ve çölde yuva kursaydım. Şiddetli rüzgarlardan ve fırtınalardan kaçsaydım sığınaklara, çünkü yeryüzünde zorluklar ve şirretler gördüm. Dünya boşunalığa gebe kalmıştır ve zulmü doğurmuştur. Senin ruhundan nereye kaçarım, senin buradalığından nereye giderim? Sabah yelinin kanatlarını alsam ve denizin en ücra yerine konsam, orada bile senin ellerinin ağırlığı üzerimde olacak. Bana avarelik şarabı içirmişsin. Ne denli korkunçtur senin işlerin! Ne denli korkunçtur senin işlerin!”
Furuğ: “Kendi ruhumun acısından söz ediyorum, kendi ruhumun acısından söz ediyorum! Susuyorken gün boyu süren naralarımda ruhum çürüyordu. Benim hayatımın rüzgâr olduğunu anımsa!”
“Çöllerin saka kuşu gibi, harabelerin baykuşu olmuşum! Ve bir serçe gibi çatıda oturmuşum tekil. Boca olmuş su gibiyim ve çok eskiden ölmüşler gibiyim ve kirpiklerimde ölümün gölgesi var! Kirpiklerimde ölümün gölgesi var.”
Furuğ: “Terk et beni, beni terk et! Çünkü günlerim nefes gibidir. Terk et beni, dönüşü olmayan yere gitmeden önce, o koyu karanlık ülkesine…”
Furuğ: “Aaah Tanrım! Kendi kumrunun canını vahşi hayvanlara bırakma…
Furuğ: “Benim hayatımın rüzgâr olduğunu anımsa ve boşunalık zamanını benim payım kıldığını anımsa. Ve çepeçevremde şenliğin şarkıları ve değirmenlerin sesi ve ışıkların aydınlığı yok olmuştur. Ne mutlu şu anda ektiğini biçen ekincilere; elleri başakları koparmakta olan ekincilere…”
Furuğ: “Gelin çıkışı olmayan çölde şarkı söyleyeni dinleyin, kollarını açıp, ‘Eyvahlar olsun bana! Çünkü ruhum irinlerim nedeniyle bilinçsiz kalmıştır!’ diyenin şarkısını…”
Furuğ: “Ve sen ey kırmızıyla kuşanan ve altınlarla süslenen ve gözlerine sürme çeken gündüzlerin unutulmuşu! Kendine çıkışı olmayan çöldeki şarkıdan dolayı boşuna güzellik verdiğini anımsa! Ve seni küçük gören dostlarını…”
(Düğün töreni)
Furuğ: “Eyvahlar olsun bize. Zira gündüz zeval bulup sona ermekte ve akşamın gölgeleri uzamakta ve bizim varlığımız, kuşlarla dolu kafesler gibi, tutsaklığın iniltileriyle dolup taşmakta. Aramızda ne zamana kadar süreceğini bilen yoktur… hasat mevsimi geçti ve yaz bitti ve biz kurtulmadık. Kumrular gibi insaf için inleriz ve yoktur… aydınlığı bekleriz ve şimdi zifiri karanlıktır…”
(Ders sınıfında Venüs yıldızını anlatan bir çocuk sesi: “Venuz yıldızı. Bazen geceleyin çok parlak bir yıldız görürüz. Bu yıldızın adı Venüs’tür. Venüs yıldızı çok parlaktır. Venüs yıldızı bize çok yakındır. Venüs yıldızı bize göz kırpmaz.”
Öğretmen: “Neden annemiz ve babamız için tanrıya şükretmeliyiz?”
Çıcuk-1: “Ben bilmiyorum. Benim ne annem var ne babam!”
Öğretmen: “Sen bize güzel olan birkaç şey say!”
Çocuk-2: “Ay, güneş, çiçek, oyun!”
Öğretmen: “Sen de birkaç çirkin şey say!”
Çocuk-3: “El, ayak, baş!”
Öğretmen: “İçinde Ev olan bir cümle yap!”
Kara tahtaya yazıyor: “Ev Karadır!”
Furuğ: “Ve sen ey sevginin soluğu seni ileri süren taşkın nehir… bize doğru ak! Bize doğru ak!”