Bektaş Abtin’den birkaç şiir…

Kısa süre önce elleri kelepçeli, bacakları prangalı bir şekilde yatağa zincirlenen ve hastanede hayata gözlerini yuman İran Yazarlar Birliği Yönetim Kurulu üyesi ve eski İYB başkanı şair, yönetmen, yazar, belgesel film yapımcısı Bektaş Abtin’in anısına onun birkaç kısa şiirini üzüntüyle çevirip sunuyorum. Özgürlük yolunda canından olan tüm yazarları, şairleri, gazetecileri ve sanatçıları saygıyla anarak!

İnsan onarımı

Sensiz yaşam cehennemdir

Ey şiir! Ey insanı onarma rüyası

Seni yazıyorum ve

Bütün dünyanın kol ağızlarında

Kurşunu

Beyaz bir bayrağa dönüştüren

Bir elin peşindeyim

Böylesi bir yanılsamayı seviyorum.

ölen lamba nerde ışıldayan güneş nerede…

İşin salahı nerde ah harap olan ben nerede            

yolun farkına bak o yol nerde bu yol nerede

İçim sıkıldı havradan ikiyüzlü hırkadan canım               

mugan diyarı nerde tortusuz şarap nerede

Salahın sakınmanın rintlik ile ne ilgisi var            

vaazın semahı nerde rebab nağmesi nerede

Düşmanın yüreği ne anlar dostun halinden           

ölen lamba nerde ışıldayan güneş nerede

Eşiğinizin tozu gözümüzün sürmesidir                 

nereye gidelim buyur bu cenaptan nereye

Bakma yüzündeki gamzeye yolda derin kuyu var          

nereye gidersin ey canım bu hızla sen nereye

Oldu, kavuşma günlerinin anısı hoş olsun hoş               

o işve nereye gitti o öfkeler nereye

Sükûnu uykuyu Hafız’dan esirgeme ey dost         

sükûn nedir, sabır nerde ah uykular nerede

Şiir: Şirazlı Hafız, Çeviri: h.h.

Sırrı Giz Eylediler, Totem Yayınları, 2016

قطعات حافظ

sarhoşların gözünden utansın…

Yüreği kan olanların halini kim dillendirir yine

Testinin kanının hesabını felekten kim sorar yine

Mey içenlerin gözünden utansın

Şayet sarhoş nergis biter de açarsa yine

Şarap testisinde oturan Eflatun’dan başka

Hikmetin sırrını yine kim söyler bize

Kim ki lale gibi kadeh dolaştıran olsa

Bu cefadan yüzünü kanla yıkar yine

Kalbim bir gonca gibi açmaz şayet

Bir kadeh dudağından öpmezse yine

O kadar çengi perdede söyledi sözü

Kes saçlarını ki ağlayıp inlemesin yine

Hafız testi Beytü’l Haramı çevresinde

Ölmezse çevresinde başla döner yine

Okumaya devam et “sarhoşların gözünden utansın…”

son basamak…

ölmek için

beni sümbülteberlerin, nergislerin ortasında koyma

bırakma beni                        dünya sularına

galaksilere de                      bırakma beni

beni önce verev süzülen bakışın bileziğinden geçir

ve kırık dökük taş merdivenlerden gölgeleri rüzgarda esen eski ağaçlara doğru  yukarı kaldır öte yana

kimseye gösterme beni ne kızıma ne kardeşlerime ne kız kardeşime ne oğullarıma

odada yataklarında uyuyanların ne kadar tuhaf suratları var

ne kadar yorgunum

beni sona basamağa bırak ve in

ve meyve ve çiçek ve hurmayı al götür

yeri burası değil

senin ayak sesin dünyanın sonu yapraklarının dökülüş mevsimindeki turna kanatlarından dökülen  teleklerin sesidir

senin gidişinin sesi bitmiştir şükür

ne kadar yorgunum

uzun dinlenmeye ihtiyacım var

beni çölün ruhunun sırtına bindir

uzun dinlenmeye ihtiyacım var

beni çölün ruhunun sırtına bindir

git

ertesi gün gelmek istersen gel ve bir ayna getir

benim iç çekişlerimin resimle durdur ve döndür

ki ben

yokmuşm.

benim ahlarımın resmini de gör

gör seksen yaşındaki küçük kız                   kumaştan oyuncak bebek   

nasıl yüzü koyun yerde

sonra beni benim etrafımda döndür

ve o verev süzülen bakışın bileziğinin ortasında durdur

durdur ve döndür

ki ben

yokmuşm.

Rıza Beraheni

Çeviren. h.h.

havaya sıksam kurşunu…

Sanaz Davoodzadeh Far’dan 4 şiir

1-

gelmeyişinin havası

yağmur olur

bütün anılarına şemsiye açarım

tüm anılarını kanla yazmışım

geç anladım

giderken bu şemsiyeye

kurşun yağdırdığını

2-

kurşun dolu

şarjör gibi

göz kırpsam

öldürür seni kurşunlarım

kırpmasam

moleküllerim barut dolu sırt çantası

omuzda

bomba olurum

havaya sıksam kurşunu

kendim delik deşik

ölmek için savaşıyoruz ikimiz de

yürüyorum

kurşun sesi

uyuyorum

kurşun sesi

ölüyorum

kuşun sesi

barut kokuyor

insanların ağzı

3-

pencere

benim için duvarın gülümsemesidir

ben ki uçmayı sadece

renkli kalemle denerim

pencere

uçuşun başlangıcıdır

4-

eksikliğin

bir yüz oldu tuvalde

dudaksız

gözlerimin karası ağlıyordu ellerimde

ve saçlarımın her bir teli

rüzgarın elinde karahindiba

kaçıyordu benden

gelmedin

bu tablo nasıl da iyi satıldı

(Farsçadan çeviri: h.h.)

Sanaz Davoodzadeh far, Iran | IWA BOGDANI
Sanaz Davoodzadeh Far

bir şeyler yazmalıyım…

Firuze Mohammedzade’den bir şiir

bir şeyler yazmalıyım
ölüm gibi
beklentimi karşılayan bir şey
hiçbir şeyden korkmayayım diye
ölüm haberimi kendinden önce getirme ihtimali olan
kargadan bile

bir şeyler yazmalıyım
onca kar katmanları altında Tebriz’in ateşi çıksın diye
kürenmeliyim ve yükselmeliyim kendimden
ya da değil?
iğne,
ceketimin yamalarının sıcak hayallerini dikeyim diye

neden bunca kimsenin sesi dertten çıkmaz?
neden bunca tek kişilik hücrelerin derdi ve aspirinler bedava eczanelerde tozlanır?
ben neden aspirinin derdine değmiyorum?
ben bunca üşüyorum burada
ve sen orada onca ölümsün ve işe yaramıyorsun neden?
Tebriz’in evlerinin duvarı olabilir mi?
benimle aynı evde yaşayan evler
birlikte avare ettiğimiz evler
duvarlarından fotoğraflarımızı kıran evler
ve biz sorduk
bunca ev arkadaşı olmanın nedenini
yanıtlamayan o evler…
evin başına çökmeli ki evin anlamını anlayasın da

ben neler yazıyorum ki bunca üşüyorum?
bunca yanan orman uzaktan ısıtmıyor beni
şayet güney Arizona’da bir orman yanıyorsa
mutlaka bir söz
bir sözcük
bir tümce
Tebriz’in bağlarında bir akkavağın kalbini kırmıştır.

(Farsçadan çeviri: h.h.)

ne kadar da sevecendin örümcek katil!

İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak bir entelektüel fiyaka yolu değil, gerçek bir toplumsal görevdir. İleride daha iyisi oluşursa, oluşturulması sağlanırsa onu talep edip savunmak görev olur!

ne kadar da sevecendin örümcek katil!
baba kokladı onu
kardeş kokladı onu
amca kokladı onu
dayı kokladı onu
komşu delikanlı ve kasap ve yargıç da

şimdi vücudunun kokusu kaplamış tüm şehri
evler, dükkanlar, camiler, mezarlıklar ve karakollar

bayanlar baylar
sıkıca tıkayın burnunuzu lütfen
bu
dün gece
bu soğuk caddenin köşesinde
sessizce boğularak öldürülen
bir fahişenin cesedidir.

(Leyla Fercami, Dolunayda kızıl tef çalan kadınlar, İranlı kadın şairler seçkisi, Totem Yayınları, 2015. Farsçadan çeviri: h.h.)

bırak senin gözlerinde toprağa versin…

Semira Çerağpur’dan bir şiir[1]

İhsan’a bir şarkı

ne bu ağlayan benim
ne de duvardaki gölge sen
biz yağmurda çılgın iki bulutuz
şimdi yeryüzünü birkaç yıllığına
kendi viraneliğinde bırak
bırak senin gözlerinde toprağa versin babamızı
saçlarının şeytanı
kaybolan altınların tılsımını
urganın boynundan
sarkıtan kadın
*
ne bu gülen benim
ne tetiğine basılmayan tüfekler sen
biz yağmurda okunmamış iki şiir
şimdi dünyanın düşünün kıyısına bırak
botlarının gözünü…

(“Kanımı havanldırmaya çıkarmışım” toplu şiirinden)

ترانه‌ای برای احسان
نه این‌که گریه می‌کند منم
نه تو آن سایۀ افتاده بر دیواری
ما دو ابر دیوانه‌ایم در باران
حالا زمین را برای چند سال
در دست ویرانی‌اش رها کن
بگذار پدر را در چشم‌هایت خاک کند
زنی که شیطان موهایش
طلسم طلاهای گمشده را
به گردن طناب
آویزان کرده است.
.
نه این‌که می‌خندد منم
نه تو آن سرباز تفنگ‌های بی‌شلیکی
ما دو شعر ناخوانده‌ای در باران
حالا کنار خواب جهان
چشم پوتین‌هایت را بگذار

[1] http://www.aghalliat.com/%DA%86%D9%86%D8%AF-%D8%B4%D8%B9%D8%B1-%D8%A7%D8%B2-%D8%B3%D9%85%DB%8C%D8%B1%D8%A7-%DA%86%D8%B1%D8%A7%D8%BA-%D9%BE%D9%88%D8%B1/)

Ne eylediler!

Okuyacağınız İranlı şair-gazeteci Ferruhi Yezdi’nin bir şiiridir. Bu vatansever şairin, Rıza Şah Pehlevi diktatörlüğü tarafından önce dudakları dikildi sussun diye. O susmadı ve sonunda halk düşmanları tarafından katledildi.

Kim ki hamdı, bin bir oyunla uyuklatıp eylediler
Kim ki uyumadı evini yıkıp harap eylediler

Helal sirke olacak dediklerini
İkiyüzlülük zulasında şarap eylediler

Duvarın arkasında eşeği közlediler
Bize methedip lezzetli kebap eylediler

Yıllarca umut ve hevesle eğirdiğimizi
Dar ağacına urgan hesap eylediler

Vatanı cennet edeceğiz biz dediler
Belalarla dolu cehennemi bize azap eylediler

Kimden şikâyet edelim gafletimiz ve cehaletimizden
Elimizdeki tüm servetimizi serap eylediler

Dertliyiz dudaklarımız açılmaz pişman ve üzünçlü
Gerçi suskumuzu teslim ve sevinç sayıp eylediler

Siyaset ehlinin oyunları yalandır ve aldatmaca
Zulüm gören halkın huzurunda hitap eylediler

İşin başında çokça tatlı vaatler verdiler
Ama sonu acı oldu yıkıp harap eylediler

(h.h.)