Nazi;
Bakıyorum ve bir şeyler bende sürgün veriyor. Bu bulutlu günde ne de aydınım. Dünyanın bütün ırmakları bana akıyor. Ben ki hiçle dolurum. Toprak güzelliklerle dolup taşıyor. Benim gözlerimde yer kalmadı… bizim gözlerimiz küçük değil, güzellik sonsuzdur.
Yazın gölgesindeydi seni gördüm ve dün mektubun geldiğinde seni görmenin izi yerdeydi ve tazeydi. Şemiran’ın gün ortasında biz nelerden söz ediyorduk? Benim ellerim dünyanın aydınlığıyla doluydu ve sen kendi ruhunun aydın gölgesinde duruyordun. Bazen bir kuş gibi şaşkınlıkla yerinde kalakalıyordun.
Nazi, sen sudan daha iyisin. Sen buluttan daha iyisin. Sen tanyerine varacaksın. Sakın kaymayasın. Ben senin dostunum ve elini tutarım. Akar ol, kuşlar böyledir çünkü ve bitkiler de. Ağaca vardığında seyre dur. Seyir seni göğe götürecek. Bizim zamanemizde bakmayı öğrenmemişler ve ağaç evin süsünden başka bir şey değil ve kimse komşunun evinin çiçeklerine inanmıyor. Bağlar kopmuştur. Kimse ay ışığında yürümüyor ve bir karganın kanat çırpmasıyla aymıyor ve tanrıyı taraçanın yanında görmüyor ve ebediyeti su sürahisinde algılamıyor.
Gözlerde dal yok. Damarlarda gökyüzü yok. Bu zamanede ağaçlar insanlardan daha şendir, güler yüzlü. Dağlar dileklerden daha yüksektir. Kamışlar düşüncelerden daha doğrudur. Kar gönüllerden daha beyaz. Ayıplama. Bir gün gelecek ve ben gidip komşu evin bahçesini sulayacağım ve sen komşu evin çam ağacını selamlayacaksın ve bıldırcınlar bizim soframıza oturacaklar ve insanlar ağaçlardan daha sevecen olacaklar. Şimdi üzülme şayet dükkanlarda çiçeklerin ayağı altında onların fiyatlarını yazıyorlarsa ve horozun kafasını tan atmadan kesiyorlarsa ve atı arabaya koşuyorlarsa, kalmış yemekleri veriyorlarsa dilenciye. Böyle kalmayacak.
Kendi boyunun yükseğine çık ve kendi güneş doğuşunu bekler ol. Dünyayı okşa. Pencereyi aç. Sarmaşığı gör. Aydınlığa sarıl. Çöpten yüz çevirme ki hakikatin bir parçasıdır. Sürgün ver. Dolup taş ki taşkınlığın her yöne akıversin. Bir ses çağırır seni. Yönel. Kendine örnek ol. Kendi gözlerinle gör. Kendi bulgularınla yaş. Kendine dal ki başkalarına yaklaşasın. Kendi iletin ol. Kendi iletini dillendir. Kendi içinden meyve kopar. Dalları öyle dolu görürsün ki sepet arzularsın ve senin filen için bir dalın dolgunluğu yetecek.
Bu bulutlu günün ortasında ben seni çağırdım. Ben seni dünyanın ortasında çağıracağım ve sesinin yolunu bekler olacağım ve bu yalnızlık deresinde sen akar su ol ve fısılda. Ben duyacağım.
Sohrab
27 Mart 1963
(h.h., 04/04/2020)