“sıcak bir öpücük gibi… kızıl bir gonca…”

Nazım Hikmet:

Çağdaş Farsça Şiirin Yol Işığı

1- Türkiye’ye gelmeden önce Türkiye’den ne biliyordum? İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi 4. sınıftayken Şah’ın gizli polisi SAVAK tarafından İstanbul’daki evinde yakılarak öldürülmeden önce amcamın oğlu Sadık ve onun yanında “okusun da adam olsun” diye babamın İstanbul’a gönderdiği ağabeyim Hasan yaz aylarında İran’a geldiklerinde hediye olarak getirdikleri, üzerinde zeytin dalı olan küçük yeşil teneke kutulardaki zeytinyağından ve beş-on litrelik bidonlardaki o meşhur üç harfli limon kolonyalarından başka ne duymuştum Türkiye hakkında? Ortaokulu bitirip de “büyüyüp” dergileri karıştırmaya başlayınca tanımadığım bu komşuya ait kulağıma başka sözcükler de değmeye başladı: Atatürk… Aziz Nesin… Zeki Müren… ve Nazı Hikmet! Atatürk, büyük bir savaş sonrasında Türkiye Cumhuriyetini kurmuştu, o kadar! Aziz Nesin (Samin Bahçeban’ın çevirileriyle) güldürürdü, o kadar! Zeki Müren (Kırık Plak filmindeki gözyaşlarıyla) “müthiş” şarkı söylerdi, o kadar. Ya Nazım?

nazım

2- Şamlu’nun editörlüğünü yaptığı Hafta’nın Kitabı adlı dergi ve Rıza Beraheni’nin editörlüğünü yaptığı Firdevsi Dergisi, Mayakovski’den çeviriler verirdi. Aragon’dan. Elaurd’dan. Şiir beğenim biçimlenmeye başlamıştı. Diğerlerini okumak için ve Hafta’nın Kitabı dergisi çıkması için beklediğim bir hafta ne kadar da uzun sürerdi: Gabino-Aljandro Carriedo, Rafael Alberti, George Seferis, Yannis Ritsos, Pablu Neruda, Jacque Prever, Paul Fort, Margot Bickel, Jacaues Chardin ve dünya şiirinden tanıtılan onlarca başka şair daha… Ama bunların arasında bir tanesi hep daha yakındı bize. Sadece şiirinin sadeliğiyle değil, şiirinin içinde mayalanan insan onuru, özgürlük vurgunluğu da değil. Hapishaneden hapishaneye gönderilirken kalbimizin onunla birlikte titreyerek yol aldığı için de değil. O açlık grevine başlayıp, haklılığımı savunmak için canımdan başka neyim kaldı, mealinde sözü söylediği için de değil! Onun açlık grevini desteklemek için Tahran Üniversitesi öğrencileri boykot yaptıkları ve Şah polisiyle çatıştığı için de değil. Mazlum düşürülmüş bir savaşçının şiirlerinin içinden yükselen o yakın ses farklıydı bizim için. Piraye ve Münevver gibi adların bize yakınlığının ötesinde İnsan Manzaralarında ve diğer şiirlerindeki isimler sanki bizdik. O topraklar sanki bizim topraklardı, o makineler, o salkım söğütler, o atlılar, o hasret… Sonra anladık ki konu çok daha farklıdır, etki çok daha derindir.

3- Yeni Farsça şiirini başlatanlar gerçi Taki Rafet ve Şems Kesmai’dir, ancak bu şiiri ilk kez sistematik olarak tanıtan ve örneklerini kuramsal olarak açıklayarak ortaya çıkaran Nima Yuşic olmuştur. Nima, 1949 yılında (49 yaşındayken) klasik şiirden koptu ve bugün İran edebiyatında Nimai Şiir olarak bilinen şiirin başlangıcı sayılan 45 sayfalık Efsane şiirini yayımladı. Bu kitabın yayımlanıp tanıtılmasında gece gündüz çalışan ise sonraları Farsça şiirde Ak Şiir akımını başlatacak olan 21 yaşındaki şair Ahmed Şamlu’dan başkası değildi. Bunları neden anlatıyorum? Çünkü Nima’nın Farsça’da yeni akımı başlatmadaki temel etken, onun çok yakından takip ettiği İran dışındaki şiirdi. Rıza Rehnema bu konuda, Nima’nın şiirini eleştirel bakışla ele aldığında Robert Desnos, Paul Eluard, Neruda, Walt Whitman, William Blake, Aragon, Charls Baudlaire, Tristan Tzara, Mayakovski, Lorca ve onlarca diğer şairin onun üzerindeki etkisinden söz eder ve birinin üzerinde özellikle durur: Nazım Hikmet

4- 1967 yılında Türkiye’ye geldikten sonra İran’da ilk kez duyduğum isimlerin peşine takıldım, onları daha yakından tanımaya koyuldum: Kurtuluş savaşının tarihini ve Nutuk’tan bölümleri okumaya başladım. Birinci Adam, İkinci Adam gibi kitapları gözden geçirdim. İlerici ve devrimci gazete ve dergilerdeki ilgili yazıları kaçırmamaya çalıştım. Bir şeyler öğrenmeye uğraştım. Zeki Müren’i yakından dinledim. Onun şarkı icralarında dikkatimi birkaç şey çekmişti: Sözcüklerin her harfini özenle seslendirmesi, icrasına kattığı sanatsal ruh, sesinin özgün oluşu… Yıllar sonra bu özgün sese “cinsiyetsiz ses” diyeceğimi ve üzerine yazı yazacağımı ve Radyo’da icra ettiği ilk şarkıyı romanıma alacağımı bilmezdim. Aziz Nesin’i kendi dilinden okumaya başladım. Onun söyleşilerine, mitinglerdeki konuşmalarına katılarak kendi ağzından onu tanımaya çalıştım. Ve Nazım’ı. Bütün eserlerini içeren 10-12 ciltlik toplu eserlerinin Bulgaristan’dan kaçak olarak Türkiye’ye getirdiğim zamanki sevinci hala içimde duyumsarım. Böylece şiirlerinin yanı sıra oyunlarını ve düz yazılarını (makalelerini) teker teker okumaya şansım olmuştu. Hakkında yazılan kitapları okumaya çalıştım. Bu kitapları İngiltere’ye gittiğimde bir arkadaşa emanet etmiştim. O arkadaşı da verdiğim emaneti de sonradan kaybettim. İlk şiir çeviri denemelerimi de onun şiirleriyle başladım: Pierre Loti, Berkley, Salkım Söğüt ve… 120 sayfalık bir kitapçık olmuştu. İran Öğrenciler Konfederasyonu tarafından basılmıştı. Ne yazık ki göçebe ve sürgün hayatım bir nüshasını bile tutmama engel oldu.

5- 1991 yılında, Farsça şiirin zirvesinde oturan 66 yaşındaki Ahmed Şamlu Amerika’da bir dergiyle yaptığı söyleşide kendi şiirine diğer şairlerin etkisi hakkında bir demeç vermişti. İlgimi çekmişti. Öyle ki Şamlu çevirimin başına o sözleri koymaya karar verdim. Şiirlerinin çevirisinin yayını için Şamlu’dan izin almalıydım. Ona, Tahran’a telefon ettiğimde eşi Aida çıktı telefona. Kendimi tanıttım. Şamlu ile konuşmak istediğimi söyledim. “Hastadır, telefona gelemez,” dedi. Uzaktan Şamlu’nun sesini duydum, “Kimdir?” diye soruyordu. Aida, benim aradığımı söyledi. Ve Şamlu hasta olduğu halde telefonu aldı. Ona, şiirlerinden bir kitap derlediğimi söyledim. “İzin verirsen yayımlayacağım,” dedim. “Eline sağlık. Ben Türkiyeyi ve Türkiye şiirini severim. Yayınla,” dedi. “Önsöz olarak bir şeyler yazmak ister misin sevgili Şamlu?” diye sordum. “Nerede görülmüş böyle bir şey? Sen kendin bir şeyler yaz,” dedi. “O zaman senin St. Jose’de o dergiye verdiğin demeçten bir parça koyarım,” dedim. “İyi edersin,” dedi. Başka şeyler de konuştuk ve söz vedaya gelince “Ellerinden öperim büyük şair!” dedim. “Gözlerinden öperim!” dedi. Bana Aydınlıktan Söz Et yayımlandığında yeniden aradım Tahran’ı. Aida, telefona çıkamaz dedi. Çok hasta. Haberi ona verin dedim. Olur dedi. Ve bir hafta sonrasında Şamlu’yu kaybettik. Şamlu sözünü ettiğim demeçte aynen şöyle demiştir: “Bana ‘hangi şairden öğrendin?’ diye sor. Pekiyi, birçoğundan, herkesten, ben Rilke’den çok şey öğrendim, fakat şiirlerimde Rilke’nin ayak izleri yok…  Benim şiirime derinden etkileyen, yani bir anda 180 derecelik yörünge düzeltmesi yapan Nazım Hikmet’tir.  Ama hiç bir yerde benim şiirim Nazım’ın şiirine benziyor mu? Benim çok sevdiklerimden biri ve ilk tanıdıklarımdan olan, Jaque Prevert’tir. Biz hepimiz diğerinin etkisi altındayız.  Böyle olmazsa kimseden öğrenmiyoruz demektir. Biz ömrümüz boyunca okula gidiyoruz ve bir şeyler öğreniyoruz. Nasıl olur seni derinden sarsan bir şiiri okuyasın ve senin üzerinde etki bırakmasın? Ben herkesin etkisi altındayım, birçoğunun da benim etkim altında olduğu gibi. Ben Nima’nın etkisi ile başladım. Ben çoğul bir yığınım, Rilke’yim, Rober Desnoss’um, Aragon pek değil, fakat Paul Eluvard’ım, Lorca’yım, Nazım Hikmet’im…” Ben bu metni, Ahmed Şamlu ile telefonda konuştuktan sonra onun şiirlerinden derleyip çevirdiğim ve 2000 yılında yayımladığım Bana Aydınlıktan Söz Et adlı çeviri toplu şiir kitabının önsözüne koydum.

‫احمد شاملو‬‎ ile ilgili görsel sonucu
Ahmed Şamlu [12 Aralık 1925 – 23 Temmuz 2000]
6- Demek Nazım Hikmet sadece bir kapı komşu şair değil İranlılar için. İlericiler, devrimciler ve komünistler için sadece bir dost, omuzdaş ve yoldaş değil. O aynı zamanda Farsça şiirinin yeni akımlarını başlatan iki en önemli şairin yani Nima Yuşic ve Ahmed Şamlu’nun öğretmeni ve yol göstericisi ve onların şiirlerine biçim ve yön veren bir şairidir. O, çağdaş Farsça şiirin yolunu aydınlatan bir yol ışığıdır.

7- Nazım Hikmet açlık grevine son verip yurt dışına çıkmaya mecbur bırakılınca ve vatandaşlıktan dışlanınca, Farsça şiirin önemli adlarından Huşeng Ebtehac (H. Elif Saye) 1952’de yayımladığı Nazım Hikmet’e adlı şiiri yazmıştır. Bu şiiri çevirdim, veriyorum:

 Nazım Hikmet’e

Sıcak bir öpücük gibi
Kızıl bir gonca
Yengili kanlı bir bayrak gibi
Göndere çekilen yüreğimi
sana bağışlıyorum
Nazım Hikmet
Sadece benim kalbim değil
Her yer senin evindir, yuvandır
Bütün çocukların ve kadınların kalbi
Bütün erkeklerin kalbi,
Yaşamın başka renk aldığı, başka tarh aldığı
O geceler ve gündüzler boyunca
Senin umut şarkılarını duyan herkesin kalbi…
 
Yaşam, yaşam
                              ama böyle değil
hayır
şimdi senin ve benim yurdumda olduğu gibi
bu denli çirkin değil
onların yurdu ki
senin gibi dünyayı aydınlatan bir gece ışığını kırıyorlar
ve tan attığında onu yurdundan kovuyorlar.
 
Ama Nazım
Kimsenin vatanını
Kağıt üzerinde ondan alamazlar!
Evet Hikmet: ey koca güneş
Doğudan Batı’ya herkes seni övüyor
Bir uçtan bir uca dünyanın kulağında Senin can bağışlayan şarkıların dönüyor.
 
Baykuşlar
Bizim yurdumuzun hummalı gecesinde
Yanan her ışığı
Kara toprağa seriyorlar
Bizim bahçemizin goncasını
Zulümle yolup
Domuzların ayakları altına serpiyorlar
Ve yarasaların keyfince
Bu karanlıklar aydınlansın diye
Ruhuyla yanan
Arın her yıldızın önüne
Perdeler çekiyorlar.
 
Umudun tatlı ilacı ancak
Güneşin kanı gibi damarlarımızda çarpmaktadır bizim!
Ve yitik çiçekler dayanmanın toprağından boy vermekte
Aldanış goncası olmadan sürgün vermekte
Ve bu gonca bize muştu vermektedir
Sabahın mavi çiçeğinin muştusunu.
Güneş kan yatağında yatmakta.
 
Özgür bırak şarkılarını Hikmet!
Dönüp dursun diye dünyanın kulaklarında
Ve marşlarını
Güneşin gülüş çiçekleri gibi saç
Bir uçtan bir uca
Baykuşlar ve yarasalar
Umut şarkılarından korkuyorlar
Onlar tan yerinin iletisinden korkuyorlar.
 
Birlikte söyleyelim, okuyalım yoldaş
Şafağın kanının nağmesini
Tan gülüşlerinin nağmesini
Büyük yarının kulağı
Bizim nağmelerimizin perdesidir
Geleceğin arın dudağı
Bizim kalbimizin bestesidir

(h.h.)

‫الف سایه‬‎ ile ilgili görsel sonucu
Huşeng Ebtehac (Elif Saye) [DT: 25 Şubat 1928- …]

“sıcak bir öpücük gibi… kızıl bir gonca…”” için bir yorum

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s