bir sabah vaktiydi sanırım
kayınların ucu kızıldı belki
zincirleri kopardık
dağ doruğundan boşalan sel yani
bir görsen
ne kayalar vardı akışımıza öykünen
postallarımızın altında ne uçurumlu aşklar
küstah bir hünnap rengi bulaşmıştı göğsümüze
dilimiz kızılca kılıca kuşanmış kalem
dişlerimiz asırların kilitli dişlisi
hoh desek orman yanacak
he desek asır dönecek
öyle köpüklü şarkılar yani!
mart bir yanımızda mayıs diğer yanımızda
şeş yanımız Haziran!
demem o ki
sokakta bir tuhaf
ormanda bir tuhaf
dağda ovada deli dolu başka çarpardı yürek
yani ki aha
ölmedik daha!
sonra bir kurşun sesi geçti sigaramızın dumanından
dağ da dumandı hani
yürek de…
sonraki kayaya vurdu
sonraki tam da şurama
dedim yeşildir her hal akan sular
dedim ne güzel gülüyorsun
dedim iyi ki de sen sarmıştın son sigaramı
ağzını ağzıma dayadı
bildiği ne çok masal vardı
anlattı teker teker ağzımın içine
saçının ucunda kırmızı kurdele
eli kan kırmızı
gülüyordu ağlarken
sonra güneş kayınların tepesinden düştü
vurulmuş bir turna gibi
kızıl ve mahzun
dedik ki göç edelim öyleyse
ormandan ormana
sokaktan sokağa
buluttan buluta
ne de olsa anaların rahmi duyar ölen çocuklarını
rüzgar olmaya karar verdik kalktık
sel olmaya karar verdik aktık
bir de yangın
demem o ki
semender girdi mi cildinize
Simurg gelir diz çöker oturur karşınıza
ak sakallı dede sigara elinde
ya da beyaz türbanlı nine
ya da omuzunda namlusu sıcak daha
bir masal…
(h.h.)