Şayet cinayetler dine, dile, deri rengine ya da cinsiyete göre ayrılıp ayıklanıp ona göre tavır alınıyorsa büyük bir çürümüşlük söz konusu demektir!
Paris’te ülkenin seçkin aydınlarına karşı yapılan kanlı baskın insanlıktan az da olsa nasibi alan herkesi üzdü… Ancak aynı süre diliminde Nijerya’da sivil halka karşı uygulanan yok ediliş baskını binlerle sayılan ölü bıraktı… yakılan çocuklar, insanlar, hayvanlar, evler ve yok edilen bir coğrafya!
Soru şudur: kim bu cinayetlerden yarar sağlamakta? Ya da bu cinayetler kimin çıkarları doğrultusundadır? Bu soruya doğru yanıt verilemezse perdenin arkasında yüzleri görünmeyen kuklacılar tanınmaz! Her halde beyni yıkanmış ve adam öldürmek için para alan üç beş katil tarihi yazmıyordur! Önemli olan bunların arkasındaki güçleri tanımak ve tanıtmak!
- Paris cinayetini şöyle okuya biliriz mesela: İki IŞİD ya da El Kaide militanı (ki bunların da perde arkasındaki yapımcı, sürücü ve kullanıcıları ve hedefleri iyi bilinmeli!), karikatüristlerin Hz. Muhammed gönderili çizgilerine kızmışlar ve “dini görevlerini” yerine getirmişler! Ne gariptir ki aynı İkiz Kuleler senaryosu sonrasında alelacele bulunan Arap-Müslüman teröristler gibi Paris’te de aynı akşam iki kardeş bu olayın faili olarak ilan edildiler!
- Paris cinayetini bir de şöyle okumak mümkün: Fransa’nın son günlerde bölgede Amerika ve İsrail’in kasıp kavurduğu ve kaptığı enerji kaynaklarından iyice saf dışı edilmemek için ve bir “pay” alabilmek için özellikle Filistin’den yana Çin ve Rusya’ya yanaşmasına karşı bir uyarı mesajı gelmiştir. Bu pastadan sana yok, o yana da yanaşma sakın!
- Bir de şöyle okumak mümkün: Nasılsa El Kaide, Nusra, Cihatçılar, IŞİD, Boko Haram gibi oyundaki örgütlerin yarattıkları hava içinde bütün cinayetler İslamcı Teröristler adına “otomatikman” yazılmakta ve oluşan İslam düşmanlığı kargaşasında Fransa devleti kendi içindeki muhalifleri kendi safına çekip, Ortadoğu’da sürmekte olan savaşa aktif olarak katılmadan önce “arka cepheyi” ve kendi kamuoyunu sağlama almak istemiştir. Kısacası bir provokasyon sonra insan avı senaryosu!
Sebep ne olursa olsun, kim hangi çıkar uğruna bu cinayeti işlemişse işlesin tarih önünde nefretle lanetlenmiştir ve lanetleneceklerdir. Ama bir de işin diğer yanı var: Dört aydının ya da 12 sivilin Paris’te ölümüne bu denli yüksek sesle bağırarak öfke gösterenler neden Nijerya’daki binlercenin vahşice katledilişi karşısında sus-puslar? Burada durmak lazım: şayet cinayetleri dine, dile, deri rengine, cinsiyete göre ayırıp ayıklayıp ona göre tavır alınıyorsa büyük bir çürümüşlük söz konusu demektir!
Enerji savaşları kızışmıştır ve daha da kızışacak! Siyonistler ve bütün emperyalistler, daha fazla yer altı zenginliklerine ve başta enerji kaynaklarına ve stratejik değeri olan elementlere konmak için hiçbir cinayetten geri kalmayacaklar. Bütün cinayetlerine bir kılıf uyduracaklar. Hitler Parlamentoyu yakıp komünistleri ve aydınları kılıçtan geçirdi. Onun yolunu izleyenler aynı metodu kullanarak “düşman yarat ve saldır”, “Büyük provokasyonlar yap ve onu yarattığın düşmana mal et ve saldır!” İkiz Kuleleri çöktür, aydınlara saldır, binaları patlat, metroları patlat, Kuran yak, kilise kurşunla, sinagog bombala… yeter ki halkın duygularını depreştir, o duygu dalgalarına bin, kitleleri sür ve hedeflerine yaklaş! On yıllar boyu komünizm öcüsü bahanesiyle silah fabrikalarını durmaksızın çalıştıran ve insanların sofrasından ve hayatından çalanlar, yeni dönemde yarattıkları “Müslüman terörist” düşmanı halkların önünde güncel tutarak aynı hedefleri takip etmekteler. Kanlı dişlerini birbirine geçirmekte zerre kadar tereddüt etmeyen Siyonistler ve Emperyalistler sivil halka asla ve asla acımadılar ve acımayacaklar. Dünyayı kendi aralarında paylaşmak için dünya savaşları çıkaranlar ve sadece son iki savaşta 60 milyon insanı yok edenler şimdi mi acıyacaklar? Fransa, Cezayir’de 1 milyon insanı en acımasız bir şekilde kılıçtan geçirirken uygarlık, demokrasi hangi cehennemdeydi? Amerika Irak’ta 1.5 milyon insanın tepesine bomba yağdırırken demokrasi hangi cehennemdeydi? Libya’da, Laçın’da ve Şoşa’da, Gazze’de, Afganistan’da, Bosna’da, Somali’de, Myanmar’da, Ruanda’da milyonlar katledilince insanlık hangi cehennemdeydi? Fransa Devletinin bu değerli aydınların insanlık dışı bir baskınla öldürülmesini sorgulama yetkisi yoktur. Bu yetki Fransa halkına aittir. Fransa devleti Ruanda soykırımının, Myanmar katliamının, Cezayir soykırımının ve halen devam etmekte olan Nijerya soykırımının diğer yandaşlarıyla birlikte hesabını halkın önünde vermedikçe bu yetkiye kavuşmayacaktır. Müslüman-Yahudi, Müslüman-Hırstıysan, Katolik-Protestan, Şii-Sünni, Müslüman-Sih gibi din düşmanlıkları yaratan ve ondan medet umanlar, ırk, dil, mezhep, cinsiyet ve insana ait olan her hangi bir özelliği ayrıştırarak insanları bir birine düşüren ve kendi iğrenç emellerine ulaşmaya çalışanların asla söz hakkı yoktur. Onların, bu katilleri barındıranlar, destekleyenler, koruyup kollayanlar olarak söz hakkı yoktur. Söz hakkı Siyonistler ve Emperyalistlerin dalaşmalarından dolayı hayatlarından olan, yaşamlarından, ülkelerinden, evlerinden olan mazlum, suçsuz insanların hakkıdır. Bir avuç gözü dönmüş, beyni yıkanmış katil elbette ki kendi başlarına hareket etmiyor! Dünya emekçi halklarının yüce divanı elbette bir gün kurulacak! Divan bir gün kurulacak, perde inecek ve perde arkasında saklanan ve o en büyük patronların ve esas sorumluların yüzü açığa çıkacak!
(h.h.)