Onlar Yeşildiler. Taze sürgün vermiş fidanlardılar. Devrim’in yenilgisi sonrasında, o karanlık ve zor yıllarda çocuktular, gençliğe yeni adım atmıştılardı. 2009 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ahmedinejad’a karşı koymayı bahane kıldılar, ona karşı diğer adaylardan Musevi’yi desteklediler.

İran’da kim cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olabilir(di)? Anayasanın 115.nici maddesi şöyle der ki: “Cumhurbaşkanı aşağıdaki koşulları karşılayan siyaset ve din adamları arasından seçilmek zorundadır. İran uyruklu olmalı, müdür ve müdebbir olmalı, geçmişi temiz, emanete ihanet etmeyen, takvalı, İran İslam Cumhuriyetinin temellerine ve resmi mezhebine mümin ve inanmış olmalıdır.”
Aday olmak isteyenlerin mutlaka rejimin değişik makamlarında hizmet geçmişi olmalı, birçok kurumun ve bu arada en az meclisteki 100 milletvekillerinin onayı olmalı, Seçimleri Gözetleme Konseyi, İran İslam Cumhuriyeti Koruma ve Kollama Konseyi onayı gibi birçok koşul daha!

2009 yılında, seçimlere katılabilme onayı alan 4 kişi vardı: Mahmut Ahmedinejat (Eski Tahran Belediye Başkanı, bir önceki cumhurbaşkanı ve Dini lider Hamnei’nin desteklediği aday), Mir Hüseyin Musevi (Irak-İran savaşı zamanında İran’ın Başbakanı, 1983 ve 1988 hapishanelerde cereyan eden katliamlarda iktidarda), Mehdi Kerrubi (Molla, Humeyni’nin sırdaşı, Humeyni tarafından eski parlamento başkanlığına atanan adam), Muhsin Rizai (Eski Devrim Muhafızları Genel komutanı) Seç, seç, seç… Demokratik seçim! Halk istediği adayı seçebilir!! Halk bu dört isimden bir tanesini Demokratik hakkını sonuna kadar kullanarak seçebilir!!! Hayır seçemez! Hepsi benim has adamlarım olsa dahi onların içinden birini seçemez. Ben kimi seçiyorsam odur!
Yeşil gençlik, Ahmedinejad’a karşı Musevi’yi destekledi! Aaaah! Neden hiç birini istemiyorum demedin? Neden toptan hayır demedin?
Yeşil gençlik ağaçları sevdiler, temizliği sevdiler, sevgiyi sevdiler, bilimi sevdiler, sanatı sevdiler, umudu sevdiler, gülmeyi sevdiler ve ayağa kalkmaya yeltendiler!
2009 seçimlerinden önceki yaz günleri ne kadar güzeldi! Her yanda genç insanlar kol kola… yeşil bir umut yeşertmeye kalkmışlardı! yeşil fidanları her şeylerini paylaşıyorlardı, onlar yine devrimin çocuklarına benziyorlardı! Ama onlar bilmiyorlar mıydı ki (dini lider Hamnei’nin sonradan dediği gibi: Bu dört aday hepsi bizim, rejimin adamlarıdır, bizim için saygındırlar!) peşine takıldıkları adam ne kadar güler yüzlü olsa da “onların” adamıdır!
Seçimler yapıldı… coşkulu sel gibi aktı halk sandıklara! Herkes kuşkusuz Musevi cumhurbaşkanı olur diyordu. Ama daha sabah olmadan, dini lider açıkladı: Yeni cumhurbaşkanı Ahmedinejat seçilmiştir. Güya 17 milyon oy almıştı. Musevi güya 7 milyon ve diğerleri çok cüzi!! Ama birisi bir bildiri yayımladı. Yüksek Seçim Kurulu’ndan biri: “Ahmedinejad’ın gerçek oy sayısı 4 milyon civarında, Musevi 21 milyon vs…” Adam ertesi günü, gün batmadan yüksek binanın en üst katından düşüverdi adam!! Halk bağırmaya başladı: “Oylarım nerede?”
1977 Devrimi öncesinde halk damlara, çatılara çıkar slogan atardı: “Kahrolsun diktatör…” Şimdi yine aynı sesler duyuluyordu. Gece karanlık basınca halk damlardan çatılardan bağırıyordu: Kahrolsun diktatör. Bu ilk kezdi bu denli geniş bir kitle muhalefet gösteriyordu!
Devrim Muhafızları, sivil milis kuvvetleri, resmi polis, gizli ajanlar, lümpenler var güçleriyle saldırıya geçtiler… Evler basıldı, caddelere çıkan yeşil fidanların kızıl kanları asfaltı boyadı. Her yerde: Tahran, Tebriz, Şiraz, İsfahan… ama en çok da Tahran!
Yakalananlar yok oluyordu. Sonra, sonra ortaya çıktı. Gençler Tahran’ın güneyinde, şehirden uzak bir yerde inşa edilmiş Kehrizek adlı bir cehenneme götürülüyorlarmış. İşkence sözcüğü çok hafif kalıyor oradakilerin başından geçenleri anlatmak için! Kız, erkek demeden bu gençlere tecavüz etmeleri için başka hapishanelerden sapık adamlar getiriliyordı… Tahran’ın sıcak yazında, sabahtan akşama avluda güneşin altında susuz tutmalardan, dağılarak dağıttığı genç gövdelerin cansız kalışlarına kadar inip kalkan kırbaçlar! Taaaa ki konu muhalif din adamlarından bu arada dini rütbeleri elinden alınan
Ayetullah Muntezeri’ye ulaştı. O, mektuplar yazdı. Röportajlar verdi… “İşkencede aldığınız itirafların hiçbirinin dini ve yasal geçerliliği yoktur”, “Şah’ın başına gelenlerden ders alın”, “Kehrizek hapishanesini kapatmanız bir aldatmacadır, suçu bir binaya atamazsınız!” dedi. Onlarca ölü, onlarca kayıp, ve kendi kaderleriyle baş başa bırakılan onlarca işkenceye ve tecavüze uğramış genç !

Onlar yeşildiler. Ağaçları sevdiler. Ülkelerini sevdiler. Özgürlüğü sevdiler. Ancak onlar toydular, ayakları yere basarken titreyen taydılar, onlar hep oradaydılar!
Sonra ne mi oldu? İşte Musevi ve diğerleri kendi çıkarları için gençleri sattılar… Onlardan bir bölümü umutsuzluğa düştü, kimisi Musevi’nin peşin sıra sürüklendi, ama kimisi de deneyimlendi: Sermayenin kurtları hep kurttular, kuzu postundakiler de kurttular… Hepsini eli yeşil fidanların kızıl kanlarıyla boyalıydılar! Hep öyle kalacaklar!
Bu olaylar Haziran-Ağustos 2009’da oldu!

Resimleri buraya koyamıyorum… Kehrizek dehşetini görmek isterseniz BURAYA tıklayın