Rilke’den bir çeviri denemem:
nasıl tutabilirim ruhumu, dokunmasın seninkine? nasıl kaldırabilirim onu
usulca, senin üzerinden, başka şeyler üstüne?
içime alıp götürmeyi çok isterim onu
karanlıkta yitip giden eşyalar arasından
dingin bilinmeyen bir yere,
senin derinliklerin yankılandığında kımıltısız kalan bir yere.
ve hala bize, sana ve bana, dokunan her şey,
bizi bir yay gibi birlikte alıp götürür
iki telden tek ses çıkararak
hangi çalgının teline sürülmüşüz
hangi kemancı bizi ellerinde tutar?
ey şarkıların en tatlısı
How shall I hold on to my soul, so that
it does not touch yours? How shall I lift it
gently up over you on to other things?
I would so very much like to tuck it away
among long lost objects in the dark
in some quiet unknown place, somewhere
which remains motionless when your depths resound.
And yet everything which touches us, you and me,
takes us together like a single bow,
drawing out from two strings but one voice.
On which instrument are we strung?
And which violinist holds us in the hand?
O sweetest of songs.