
Tuncer Cücenoğlu’yla tanışmamız yıllar öncesine dayanır… Çığ oyunu Ankara Akün’de sahnelenmeden öncesine. Telefon eder, “Can!” derdi… çünkü kendisi de bir “Can”dı.
Tamam dedim ona, çevireyim, dedim. Ve Çiğ’ı Farsçaya çevirdim. Sonrasında “Akün’de sahneleniyor can, mutlaka gel!” dedi. Gittim ve izledim.
Üzerinden birkaç sene geçtikten sonra telefonda Çığ’ın Tahran’da sahnelendiği haberini verdi sevinçle. Bu oyunun birkaç eleştirisi de çıktı İran’da sanat dergilerinde.
Ara ara telefonlaşırdık. Dünyanın dört bir yanında sahnelenen oyunları için tebrik ederdim Usta’yı. Beraber gidelim Bakü’ya demiştik. Olmadı. Olmayınca olmuyor işte.
Ve şimdi, aniden, derin bir boşluk bırakarak aramızdan ayrıldı.
Türkiye dışında onurlandırılan, değeri bilinen bir ustaya ne yazık ki kendi topraklarında o ilgiyi, o takdiri göstermedik! Bu konuda hep sınıfta kalmışız zaten. Nedenlerini sosyologlar yazar, toplum piskologları yazar, siyaset bilimcileri yazar belki… ama birileri mutlaka yazar bir gün!
Usta! Sen görevini bu halka karşı fazlasıyla yerine getirdin: Onun mutluluğunu, özgürlüğünü ve ülkesinin bağımsızlığını hep savundun durdun. İnsandan yanaydın, sevgiden yanaydın… Yerin kolay kolay doldurulamayacak, dolmayacak!
Devrin eserlerinle daim olacak… Nur içinde, huzur içinde yat can!
Yeni doğacak olan bebek çığlık atacak ve çığ düşmeyecek
ve bu halk uyanacak Usta!
h.h.
