(Yazan: İbrahimi, Nadir; Çev. Haşim Hüsrevşahi, Kapı yayınları, Birinci basım, Ekim 2006, İstanbul, 57 s.)
İbrahimi’nin yapıtı (bu çağdaş İran yazınının önemli yazarı) neden hoşuma gitti diye soruyorum kendime. Şöyle bir sonuca vardım. Yalın bir metin olmasına karşın, bu yalınlığın aldatıcı görüntüsünün arkasında zengin Fars dilinin ve ekininin tüm bir birikimi, klasik çağdan bu yana (Sadi, vb.) büyük metinleri var gibi geldi bana. Bu kültürü tanıdığımdan değil, ama Doğu Ekininin parçası bir birey olarak, bu havayı koklamış biri olarak, sezgisel bir sonuçtu bu. Bu düz metin, klasik makamsal bir şiirdi.
Birçok Türkçede yitmiş mazmunları (imgesel kalıplar) vardı. Bir halk öyküsüydü, kavuşamayan sevgilileri anlatan ve dilden dile aktarılan bildiğimiz bir geleneksel öykü. Helya. Kapalı bir metin bu nedenle… Bir o kadar da açık olduğunu ileri süreceğim. Çünkü anlatılanı biz yüreğimizde taşıyorduk zaten. Biliyorduk bu öyküyü. Gençlerin sevgileri yeterince anlayışla karşılanmayacak, hayat (dediğimiz şey) hep onlara karşı duracak, duvar yükseltecektir. İşin biraz doğası bu sanki… Hemen anlaşılacağı üzere yorum (tefsir) gerektirir. Doğu metinlerinin dinsel olsun, olmasın birçoğu gibi. Nedeni, gündelik yaşamın da açık/gizli, ikili yaşanması ve bunun dışsal bir gerçeklik olması (iç çatışmadan çok). Ama bunlar da yerleşik olmakla birlikte beylik yargılar. Bir tür oryantalizm öyle sinmiş ki hücrelerimize. Doğu-Batı, İç-Dış. Hayır, efendim. İranlı, Türk, Çinli, onların kişisel deneyimlerini farklılaştırmadan önce iki kez düşünmek zorundayız. Tarihsel dayatma (zor) belli dravranış biçimlerini dayatabilir olsa da. Hüsrevşahi’nin Türk dilinin inceliklerine yakın durduğunu varsaymak zorundayım. Bu çevirinin aksamasını önlemiyor. Türkçe biraz tuhaf, yadırgatıcı duruyor metin boyunca. Bunu metnin (kapalılığının) zorladığını söylemek kolay olmasa gerek. Genç adam birlikte kaçıp bir göl kıyısında barklandıktan sonra, onu bırakıp ailesine dönen Heli’ye yazdığı mektuplarda: “Ben aşkın sadece sahiplenmek olduğuna inanıyorum. Aşk bağımlılıktır. Tekilin çoğulda hepten çözümlenmesidir. Aşk bir hastanın hayallerinin toplamı değildir. Ayrılığı dayanılır kılan, o ayrılığın bitimini düşünmektir. Yaşam yalnızlığı yadsır, aşk yaşamın tüm meyvelerinin en olgunudur” (27) “Helya’m benim! Oyuncak olmayanın görkemini düşün. Yaşamın baştan sona bir oyun sahnesi olduğunu iyi biliyorum; İyi biliyorum. Ama bilmelisin ki, herkes sıradan oyunlar için yaratılmış değil. Beni yenilginin küçük oyununa sürükleme! Dört bir yanına bak. Yeniden söylüyorum, zamanın pişmanlık yaratmasına izin verme. Yaşamı geniş ve sınırsız alanlarıyla düşün. Oyuncaklarını yine kendi eliyle seçmek isteyen yaşamı düşün!” (28) “Ben severek yaşamak istiyordum-çocuksu, basit ve köylüce. Ben sevmekten, sadece onları istiyordum. Seni adınla çağırdığım anları… O anlar ki, yeryüzünün coşkun sis dalgasında geçici griliğinin, seherlerin nemi vardı. Başkalarının en olmaz saçmalıklarında bile çocuksu bir sevincin döndüğü anları. …….. Ben sevgiden, sıcak bir yaz gününde serin bir bardak su istiyordum sadece”(32) “Yavaşça ‘Helya!’ diyorum, ‘En kalıcı sevinçlerde bile bir hüzün saklıdır ve en masum arzularda, kirlilikten bir damla var.” (41) “Hiçbir son gerçek bitim değildir. Her bitimde bir başlangıcın anlamı saklıdır. Kim ‘Bitti!’ diyebilir ve yalan söylememiş olur? Baba! Her şey ‘bitmiştir.’ Helya’yı unuttum.” (46) “Hiçbir ileti son ileti değildir, hiçbir yoldan geçen de sonuncu…”(49) “İlk konuşanlar sonra pişman oldular, susanlar pişman olular. Pişmanlık güneşin, yağmurun ve karanlığın altında bir sözcüktü. Ve yıllar yağmurun ve güneşin ve karanlığın toplamıydı ve bunlar pişmanlığın rengini yıkadılar. Neden pişman olmalı? Tüm yitirilmiş olanlardan mı? Yoksa elde edilemeyeceklerden mi? ………… Senin için mi Helya?”(50) “Gece benden boşalmıştır Helya… Gece, benden ve kelebeklerin imgelerinden boşalmıştır…”(57)
http://okumaninsonunayolculuk.com/html/alt_sayfa/kitap_okumak/2007_s4.html