Yakup’a gittim yeniden
aç gözlerini ihtiyar dedim
bu kuyu Yusuf’un için değil
seni bitimsiz kör etmek içindir
dedim ve yıldızlar yanıtladı
bu aydır ve bu güneş
yani bildiğin rüya Yakup!
Yakup’un kaşları senin kaşlarındı
sözleri senin sarhoşluğunun öyküsü
üçüncü katın penceresinden dalıp giden
bakışına benziyordu bakışı
Yakup’un gözleri senin gözlerinin içinde
tabutunda salınan unutulmuş bir ölü
diyelim sen kıyametin kehaneti
ta kendisi ayaklanmanın
diyelim sen o mucize
ya da bıraktığın yerdeki sözcük
yani sen yüreğimde oturan ağıt
nasıl unutsam dediğim söylence
Yakup’un yalvarışı sesinde
eteğini savuran kanlı bir anı
biliyorsun sen en lanetli aşk
baharatlı sokaklardaki en hırçın öpüşme
öyleyse dönelim bir daha Yakup’a anlatalım!
(h.h., seni unutmayı öğret bana, yakında yayınlanıyor!)