Kırılır Kadınlar!

 

Mercan

Avrupa Bağımsız Sinema Akademisi’nin tek Asya kıtası üyesi, Grand Off Film Festivali’nin jüri üyesi.  Kitapları: İşaretler (kısa öykü), Güzel Bir Kitap, Beyaz Zurafa (Çocuklar için), Akasyalardan (roman), Zürih Yolcusu (şiir)

(Doğum Tarihi: Nisan 1960, İsfahan).


 

 

Öykü

Yazan: Mercan Riyahi

Ç.: h.h.

 

Hiç kimse, önemli bir olay olduğunu tahmin etmiyordu. Bir kadın, ayağı kayarak caddede düştü ve kırıldı. Haber bu kadar basitti. Ama, aradan bir hafta geçtikten sonra, caddede başka bir kadının da kırıldığının görüldüğü söylendi. Ve sonraki hafta, tüm gazetelerde şöyle yazıldı: “Kadınlar, caddelerde kırılıyorlar.” 

Öncelikle Belediye, caddelerin durumu hakkında rapor hazırlamakla görevlendirildi. Öyle anlaşılıyordu ki kadınlar, daha önce de evlerinde kırılıyorlarmış. Ama, böyle bir olayın caddelerde görülmesi yeni bir hadiseydi. Sonra, kadınların yaşları, görme yetenekleri üzerinde tartışmalar yapıldı. Meteoroloji, hadisenin olduğu günlerdeki hava durumuna değindi ve muhtemelen, caddeler, yağmur nedeniyle ıslaktı, dendi. Psikologlar da kadınların sinirlerinin ve ruhlarının ve tüm bunların, onların yere düşmelerine olan etkilerini incelediler ve… 

Sonunda, Belediye Meclisi konuyu enine boyuna incelemeye karar verdi. Meclis üyeleri uzun günler boyunca düşündükten sonra tuhaf bir şey keşfettiler: Kadın vücudunun bir çeşit kırılgan özelliği vardır, ayakları ansızın kayıvermesin; tuzla buz olurlar. Önceleri, bu görüşü kimse ciddiye almadı. Fakat, Belediye Meclisi’nin kimseyle şakası olmadığından, hiçbir zaman gülmediklerinden; halkın çoğunluğu bu görüşe inandı ve kadınların, caddede kırılmalarını önlemek için adamakıllı bir şeyler yapmaya karar verdi. Birinci kararları; caddede ayaklarının kaymasını otomatik olarak kaldırmak için, kadınların sokağa çıkmamalarıydı. Hatta öyle ki, devlet memuru olan kadınların maaşları evlerinde ödenecek ve bütün gidiş gelişler postayla olacaktı. Fakat bir buçuk gün sonra iki kadın, çiçek ve ağaçları görmemekten gına geldiği için kendilerini evlerinin pencerelerinden caddeye attılar ve böylece, bu plan tutmadı. Sonra, bir fabrikatör zarif bir balon icat etti; öyle ki kadınlar bunun içinde kolayca hareket edebiliyorlardı ve kaydıklarında da bu yumuşacık ve zarif balon, onların kırılmalarını önlüyordu. Kısa bir sürede bütün kadınların birer balonu oldu ve fabrikatör de Belediye Meclis başkanlığına getirildi. 

Şehir balon doluydu ve kadınlar zor da olsa balonların içinde yaşıyorlardı. Bir süre sonra, balonun içinde yaşam daha kolay olsun diye, kadınlar balonları süslemeye ve balonların etrafına bir sürü renkli kâğıt asmaya başladılar. Fakat, onların içine hava girmediğinden sonunda sıkılmaya ve solmaya yüz tuttular. Kadınların sıkılmaya başlaması ile birlikte, şehir tuhaf bir hastalığa yakalandı; fakat kimse, bunun balonlardan olduğunu tahmin etmiyordu. Sonunda, kadınlardan biri –ki bir tesadüf eseri sıkıntısının nedenini fark etmişti- kendi balonu içinden bağırdı: Erkekler neden kırılmıyorlar? Ve bunu öyle yüksek sesle söyledi ki balonu patladı. Bu haberle fabrikatör de kaydı ve az kalsın kırılacaktı. Fabrikatörün kayma haberini kimse duymadan, bir çözüm yolu bulmak için, meclisi acil toplantıya çağırdı. Toplantı o kadar önem kazandı ki balonun patlamasının, tamamen kadınsı bir mesele olduğunu düşünen kadınlar bile ona katıldılar. Günlerce, kapalı kapılar ardındaki konuşmalar ve tartışmalar sonrasında her şey hayırlısıyla tatlıya bağlandı ve fabrikatör, toplantıların sonucunu yüksek sesle okudu. Hoparlörler, onun kulak tırmalayıcı sesini, bütün kapalı kapılar ardına kadar ulaştırdı ve herkes, duyulan ıslık, alkış sesleri arasında onayladı. Bütün kadınları başka bir şehre taşıdılar, onların kırılacağından kimse kaygılanmasın diye.

Yıllar sonra, kadınların hikâyesinin unutulduğu sanılırken, fabrikatörün soğumuş avucunda, eşinin buruşturulmuş fotoğrafını bulduklarında bütün Belediye Meclis üyeleri ceplerinde veya cüzdanlarında eşlerinin fotoğraflarını taşıdıklarını itiraf ettiler. Artık, kadınları neden başka bir şehre gönderdiklerini bile unutmuşlardı. Şimdi, hepsi onların yanında olmak istiyordu. Büyük bir kalabalık, kocaman çelenklerle kadınlar şehrine gitti; ama şehrin kapısından içeri girerken, ilk caddenin başında bir erkeğin ayağı kayarak düştü ve kırıldı.

Şimdiye kadar kırılır bir erkek görmeyen kadınlar, kalabalığa şaşkınlıkla bakakaldılar. Kadınlar, bunların daha önce tanıdıkları erkeklerden bambaşka yaratıklar olduğunu düşündüler. Ve kadınların bakışları ve sessizlikleri o kadar şaşılası ve tuhaftı ki erkekler onların daha önce tanıdıkları kadınlardan başka yaratıklar olduklarını düşündüler. Kadınlar ve erkekler bir süre dehşet içinde birbirlerine baktılar. 

Unutulmuş yüzler garip bir şekilde değişmişti. Ansızın bir kadın ve ardından bir erkek haykırdı. İşte o zaman diğerlerinin de dehşet içindeki haykırışları duyuldu. Kadınlar ve erkekler birbirlerinden kaçtılar. Çelenkler ayaklar altında ezildi ve her tarafı toz duman sardı. Sadece onların ıstırap dolu bağırışları duyuluyordu. Gürültü dindiğinde ve toz duman yatıştığında, şehir kırılmış insanlarla doluydu ve toprak, yüzlerini öyle kaplamıştı ki kırılanların erkek mi kadın mı olduğunu kimse teşhis edemedi. 

(Haşim Hüsrevşahi; İran Öykü Antolojisi, 2005 Dünya Yayınları)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s