Bu bir edebi yazı değil. Bu bir şaşkınlık yazısı da değil. Beklenenin dillendirilmesidir. Üzülme ve hayıflanma da değil. Bu devranda üzülecek ve hayıflanacak o kadar çok şey varken!!
İnternette bir gazetede okudum. Aynen şöyle yazıyordu: “AKP Düzce Milletvekili Fevai Arslan, Başbakan Erdoğan için ‘Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde toplayan bir lider var. İşte bunun önünü kesmek istediler’ dedi.” Gözlerime inanamadım. Haberin videosunu izledim. Bu zat aynen şöyle diyordu: “… Allah-u Teâlâ’nın bütün vasıflarını toplamış bir lider…” (http://video.sozcu.com.tr/izle/x19s3cv/) Kulaklarıma da inanamadım! Ama okumuş ve duymuştum. Dini literatürü kullanarak bu sözlerin ne anlama geldiğini açıklamak zorunda hissettim kendimi.
Ben bir din insanı değilim ama Kuran’ı Arapçasından okur (kendimce) anlarım. İslam hakkında bana yetecek kadar bilgim var. Bu bilgilere dayanarak bu satırları yazacağım. Hemen belirtmeliyim ki, yazma isteğim inançla ilgili olmayıp din kisvesi altındaki bukalemunluğu örneklemek nedeniyledir. Halkın varı yoğu sermaye grupları tarafından çalınıp çırpılırken, büyük sermayelerin ve bankaların yıllık kazançları milyarlar doları bulurken, bu milletin haklarını savunmak, onun daha iyi hayat sürmesi için çalışmak, işsizliğe, yolsuzluklara, pahalılığa, silah ve uyuşturucu ticaretine, fuhuşa, kalpazanlığa, bir dirhem değer yaratmadan halkın emeğine el koyan aracılar ve tefecilere karşı koymak, ülkenin esenliği için çalışmak ve buna benzer nice kutsal görev için bu milletin meclisine giren bir adamın bu görevleri yerine getirmektense Başbakan’ı Allah’a benzer göstermesi toplumun ne denli bir çürümüşlük içinde yüzdüğüne bir kanıttır. Dini inançların nasıl hoyratça sömürüldüğüne ve çıkar aracı olarak nasıl kullanıldığına canlı bir işarettir. Siyasi güce yaranmak ve ondan nemalanmak ya da nemalanmayı sürdürmek için hangi yolların denenmesi mubah sayıldığına bir örnektir.
İslam’a göre bir varlığı Allah’a benzetmek veya Allah’ı bir varlığa benzetmek şirktir, küfrüdür! Zira İslam inanışına göre ne bir varlık ona benzer ne de o bir varlığa benzer. Benzerlik bir şeyin içerdiği, kapsadığı, taşıdığı özelliklerine göre olur. Allah’ı bir “şeye” benzetmek şirktir, küfrüdür.
İslam bilginlerine göre Allah’ın insanlar tarafından bilinen ve bilinmeyen adları (ve bunların içerdiği) sıfatları vardır. Bu sıfatların bir kısmı zatidir, yani Allah’ın varlığıyla var olandır, diğer bir kısmı ise fiilidir ki yaratılanlarla ilintilidir. Başka bir bakıma Allah’ın sıfatları ikidir: biri onlar ki hep ondadır (subuti sıfatlar, cemali), ikincisi ise hiçbiri onda olmayandır (selebi sıfatlar). Fakat Hz. Ali’nin bir sözüne göre, “Kamil ihlas odur ki tüm sıfatlar zati Teâlâ’dan nefy oluna!” Yani kamil ihlas tüm sıfatları ondan nefyetmektir!
Bu şahsın dediğine göre, Allah’ın yarattığı bir kul (yani Başbakan), Allah’ın bütün vasıflarını (yani hem zati hem de fiili sıfatlarını, hem cemali hem celali, hem sübuti hem selebi sıfatlarını) toplamıştır. İslam inanışına göre böyle bir düşünceye düşmek şirke düşmektir, küfre düşmektir, buna inanmak ise müşrikliktir. Yine İslam’ın kutsal kitabı Kuran’a göre müşriklerin yeri cehennemdir ve orada sonsuza dek kalırlar (fiha haledun). Ama güncel yaşamda ve gerçekte böyle bir ifade ancak bir zavallılık belirtisidir. Sen bir kulu tanrıyla eş sıfatlı bilmen, ona şirk ve ortak koşman demektir. Kuran der ki, “Leyse ke mislihi şey”: Hiçbir şey ona benzemez!
Gelelim Allah’ın Kuran’da belirttiği çok bilinen birkaç adına:
1- Müslümanlığın ilk şartı Tevhiddir. Yani Allah’ın birliğine, tekliğine inanmaktır. Kuran’a göre Allah Ahad’dir. Yani tektir. Biriciktir. Ona benzeyen olmaz. Kim ki Allah’ın vahid’liğini, vehdaniyetini (tekliğini) inkar eder o tevhidi inkar etmiş sayılır ve Müslüman olamaz! Kim ki Allah’tan başka bir varlığı Ahad bilir, tevhide sırt çevirmiş sayılır.
2- Her Müslümanın ezbere bildiği ve beş vakit namazında tekrarladığı kısacık bir sure var Kuran’da. Orada Allah için şöyle der: “Qol hove Allah’o Ahad, Allah’o sSamad, Lem yeléd ve lem yuled, ve lem yekon lehu kofoven Ahed: De ki Allah tektir. Allah muhtaç değil, kimse ona denk, benzer değil.” Samad’in birkaç anlamı daha var: kimseye ihtiyacı olmayan, herkesin ona muhtaç olduğu, cisim olmayan, benzersiz! Kim ki kimini Allah’a benzer gösterir müşriktir.
3- Hove-l Hayy-ül Kayyumdur. Yani hep hayy (diri ve hayat veren varlık) olmuş ve olacaktır. Bu hayy olmak için de kayyumdur. Kaimliği kimseye koşut değildir. Her varlığın kaim oluşu ona bağlıdır. Kim ki Allah’tan başka bir varlığa Hayy ve Kayyum derse Allah’a ortak koşmuş demektir. Müşriktir.
4- Allah-o Alim, Allah-o Alim-i fissudur’dur. Yani bütün sinelerin (yüreklerin) içini bilir! Bu bilgi, kitaplardan alınan bilgi değil, istihbaratın ilettiği bilgi de değil, bu varlığın ta kendisidir. Denizlerin diplerindeki tek yosunun varlığından tüm kainatın varlığından, bir tek hücrenin içindeki varlıktan söz edilmektedir. Kim ki kimisini Allah’ın ilmine ortak gösterir, ya da kimini bu ilme haiz olduğunu ileri sürer müşriktir.
5- “La ta’xizihu séneton ve la novm. Onu ne yıllar ne de uyku yakalar.” Yani ne zaman içindedir ne de dirlik-uyku hali onun için geçerlidir. Kim ki allah’tan başka kimisini yıllanmaktan ve uyku halinden (ruhun geçici olarak cisminden ayrılışından ve ona geri dönmesinden) tenzih eder o müşriktir.
6- “Yosebbihu li-Allah ma fissemavat-o ve ma fil-arz: Yerde ve gökte ne varsa ona doğru akar ve hareket eder.” Yosebbih, hareket eder, tenzih eder! Kim ki Allah’tan başka kimisini tüm varlığın onu tenzih ettiğine inanır o müşriktir.
7- Allah Kadirdir (tüm kudrete sahiptir), Alimdir, Hekimdir, Rahimdir, Rahmandır, Kerimdir, Haliktir, Maliktir, Meliktir, Makirdir, Müriddir, Medrektir, zol-Celal vel-Ekramdır ve ve ve…
Bir Müslüman nasıl olur böyle bir şeye inanır ya da tekliğine inandığı Allah’ın sıfatlarını bir insana verir, bütün bu vasıfların bir insanda toplandığına inanır ve dile getirir, inanılacak şey değil…
Bu konu sosyoloji ve toplum psikolojisi alanlarında inceleme yapan genç bilim insanları için müthiş bir konu olabilir! Bu inceleme yaşamakta olduğumuz toplumun nereye kadar indiğini göstermesi açısından tarihi önem kazanabilir.
İslam inancına göre bunu söyleyen zat, çok büyük bir günah sayılan bu günahından arınmak için dağlara kaçmalı, mağaralara sığınmalı, ihlasla kırk gece gündüz İslam inanışlı tövbe namazı kılmalı ki günahı affola… Ama işin bir de diğer yanı daha var: ya bu sözün muhatabı? Kendisini bu hitaptan derhal uzaklaştırmalı, açıkta mikrofonların arkasında, gizlide ve kendi içinde bu yakıştırmaktan uzak olduğunu dillendirmeli, bunu söyleyen zatı cidden uyarmalı, bu sözden dolayı kendisinde en ufak bir kibir emaresi hissetmişse ihlasla tövbe etmeli…
Ya diğer Müslümanlar? Neden susmaktalar? Neden çok basit bir konuda bile çok şey bildiklerini sandıkları ve inandıkları dinin doğrularını savunamıyorlar? Neden her konuda İslam’ı savunduklarını TV ekranlarında, gazete köşelerinde ileri sürenler, bir milletvekilinin İslam’ın en temel inanışını ayakları altına alan beyanatı yokmuş gibi davranıyorlar? Siyasi rant bu denli mi önemli?
Bekleyeceğiz, izleyeceğiz ve göreceğiz!