Tebriz’e mersiye!- 2009 
Bu o kör dilsiz sokaklardır ama mağrur
Seni öykülerimde getirdim buraya seni şiirlerimde göresin diye gördün
Heyhat benim deli atalarımdan ki insanlığa yazmayı öğrettiler ve yanmayı
Onlar bilmediler Tebrizliler bu boğulmuş Türkler
Tarihi bir avuç üzerlik gibi avuçlarındaki közde taşıyacaklar
Bu o boylu poslu akkavaklardır
Budaklarında büyü okuyan rüzgar
Bu ise kaş çatan sevgili günbatımı
Bak! Bu kadar antika ölü arasında tekçe beni gör
Mezarların siyah taşları dimdik duruyorlar şehrin bu yanında
Şehrin o yanındaki kızıl tepelere bakıyorlar
Sanki bir şeyleri anımsamak istiyorlar
Ama onlar ebedi unutkanlardır
Mezarın tozu toprağı amma da benziyor haaaa!
Binlerce sessizlik kadınının arasından geçtim
Binlerce şaşkınlık erkeğinin arasından
Hangi köprüden geçsem sana rastlarım
Bana soruyorsun nereye daha?
Biliyorsun dağlar küçülmüş
Sanki simsiyah bir acımasızlığın hançeri geçmiş bu şehirden
Sanki sokaklar o alev giysilerini daha çıkarmamışlar
Bana sorma nereye!
Uzaklardan gelen ve senin duyduğun ses avare bir şarkıdır
Sokaktan geçip gidecek ve ak yüzlü karakaşlı bir kızın kulaklarına varacak
Bu kızın yüzü amma da benziyor haaaa!
Ben öldüğümde sana söylemiştim ağlama
Beni anımsadığında demiştim elini alnına koy öyle bak
Bize doğru gelen kıyameti göreceksin
Korkma!
Bu gelen atalarımızın alevli atlarıdır
Benim kalbimi al yanına eli boş gitme karşılamaya
Saçlarını taradığında gece bulaşır yüzüme gözüme
Boynunun akından öptüğümde dudaklarımda tan atar
Bu petunyalar amma da benziyor haaaa!
O köprünün altından çok kanlı sel akmış!
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...
İlgili