Kategori: Hepsi
Bütün Dünyaya Uyarı!
300 İtalyan doktordan dünyaya Koronavirüsle ilgili açık mektup:
Önlem almak için hükümetinizi harekete geçmeye zorlayın!
Muhakkak bildiğiniz gibi, İtalya’da çok vahim bir koronavirüs salgını yaşıyor.
Virüs, ortaya çıkışının ardından geçen 3 hafta gibi kısa bir sürede 10.000 kişiye bulaştı. Elimizdeki verilere göre, hastaların yüzde 10 kadarı yoğun bakıma veya yarı-yoğun bakım yardımına ihtiyaç duyuyor ve hastaların yüzde 5’i ölüyor.
Öyle trajik bir durumdayız ki, İtalya’nın Lombardiya eyaletinin en zengin bölgesi, sahip olduğu en yüksek kalitede ve en iyi şekilde işleyen sağlık sistemine rağmen şu an neredeyse tam kapasiteyle çalışmak durumunda ve çok yakında yeni Covid-19 hastalarına bakmak çok zor hale gelecek.
Söyleşi ve Tiyatro
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle
Ataşehir Belediyesi’nin düzenlediği Söyleşi ve Tiyatro etkinlikleri
Nazan Kesal, Haşim Hüsrevşahi, Özgün Enver Bulut
Yaralarım Aşktandır
Zaman: 7 Mart
Söyleşi: Saat 17:00
Tiyatro: Saat 20:00
Muzaffer İlhan Erdost’u kaybettik!
Mayıs 2004’te bir grup arkadaşla birinci Komşu Aç Kapıyı: Türkiye-İran Edebiyat Şenliği’nin düzenlemiştik. Bu etkinliğin ilk ayağı Ankara’da yapılmıştı. Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde. Ve konuşmacıların biri de Muzaffer İ. Erdost’tu. Konuşmasında şöyle bir vurgusu vardı: “Komşu kapıyı aç etkinliğinin gerçekleşebilmesi dileğinin yerine gelebilmesi halkların bağımsız ve demokratik yönetimlere kavuşmasıyla mümkündür.” O zamanda haklıydı, bugün de! Devingen Edebiyat dünyasının başı sağ olsun.

ben aynada yalnız kalınca… 13 Şubat için
ben senden ölürdüm
oysa sen benim yaşamımdın
sen benimle giderdin
sen bende okurdun
ben caddeleri
başıboş dolaşırken
sen benimle giderdin
sen bende okurdun
sen, ulu çınarlar ortasından sevdalı serçeleri
pencerenin gün ışımasına çağırırdın
gece yinelendiğinde
gece bitmediğinde sen
ulu çınarlar ortasından, sevdalı serçeleri
pencerenin gün ışımasına çağırırdın..
Furuğ’un o mektubu
İbrahim Golestan’ın Ferzane Milani’ye verdiği ve onun kitabına koyduğu mektupların arasında bir tanesi çok dikkat çekmiştir. Bunun nedeni bu mektupta Furuğ’un çok samimi bir dil kullanarak sevdiği erkeğe istediği gibi yazmasıdır. O kitaba ve özellikle bu mektuba karşı, okurlar arasında iki taban tabana zıt tutum ortaya çıkmıştır. Birinci grup inanıyordu ki, bu mektup çok özeldir, yayınlanması Furuğ’un özeline, hanesine tecavüz sayılır. Ablası Puran Ferruhzad da bu gruptandı. Diğer grup ise, Furuğ’un mektuplarında “özel” alan kalmamıştır. İbrahim Golestan bu gruba aittir. Ben derleyip hazırladığım ve Totem Yayınlarından (2019) çıkan, Önce Ben Öleceğim adlı kitapta bu mektubu ilk kez Türkiye’de ve Türkçe olarak yayınladım. Kitapta eklediğim açıklamayla birlikte burada yeniden yayınlıyorum:
Çocuğum sana bir vasiyetim var…
Çocuğum sana bir vasiyetim var. Çocuklar babalarının, büyüklerinin vasiyetini, öğütlerini sevmezler bilirim. Ama ben yine de söyleyeceğim. Biliyorum hoşlanmasan da okuyacaksın. Şimdi unutsan da bir gün anımsayacaksın. O zaman ikimiz de aynı kadehi paylaşmış olacağız!
Bize sakın boyunuzdan büyük işlere kalkışmayın diye dediler, kimi zaman öğüt verir gibi, kimi zaman tehdit ederek. Bizden bir bölümümüz boyumuzun ölçüsünü bile bilmiyorken evet dedik, olur dedik. Bize budur, dediler. Boyunuz bu kadardır, dediler. Bir gün baktık ve gördük ki hep budamışlar bizi ve bodur bırakmışlar. Dilimizi budamışlar, cesaretimizi budamışlar, yüreğimizi budamışlar, ruhumuzu budamışlar ve irademizi… güneşi emecek bütün yeşil yapraklarımızı budamış yolmuş yere dökmüşler. Gördük ki talan yemişiz. Bir gün baktık ve gördük ki boyumuzdan büyük işlere kalkışmak istesek dahi ölçümüz güneşi yutmaya yetmeyecek artık.
Öldürdüğünüz gençlerin suçu neydi?
Bilindiği üzere İran’da doların 3000 Tuman’dan 15000 Tuman’a fırlamasının ardından zaten katlanılamaz olan pahalılık, işsizlik, üretimsizlik daha da yükselmiştir. Halk yoksulluk içinde kıvranırken, bu halkın emeğini sömüren bir avuç azınlığın Tahran’ın kuzeyinde milyar dolarlık kasrlar inşa edip o saraylarda keyif sürmeleri devam ederken benzine %300 gelen zam, halkın yanan yüreğine benzin dökmüş ve halkı caddelere dökmüştür. Ancak halkın barışçıl protesto gösterileri her zaman olduğu gibi en şiddetli ve orantısız güç kullanılarak bastırılmış ve yüzlerce masum ölüme yol açmıştır. Halkın itirazları yine dış güçlerin kışkırtması olarak lanse edilmiş, internet kesilmiş, birçok telefon hatları kesilmiş ve karanlık bir iletişimsizlik çevreni yaratılmıştır.
Bir grup İranlı ünlü yazar ve sanatçının İran’da bu olaylar hakkında yayınladıkları bildirinin çevirisini aşağıda veriyorum:
Küçük Kara Balık yeni baskı…
Can Çocuktan…
52. baskı!

Yazan: Samed Behrengi, Farsçadan çeviren: Haşim Hüsrevşahi
Dem vuralım!
Hayyam’ı okumak ne kadar güzelse onu anlamak da bir o kadar güzeldir. Bu anlamak, sadece söylenenin ne anlama geldiği noktasına varmak değildir, aslında Hayyam’ı okumanın tadı o noktaya gelmemekte ve sürekli anlamdan anlama, gönderiden gönderiye, renkten renge geçmek, dolaşmak ve kavuşamamaktadır. Bilmecelerin iç içe geçmiş sokaklarında, bahçelerinde dolanmanın tadına benzer bu. Tam da Hayyam’ı anladığını düşünürken ve bunun şevkine, tadına varırken bu anlamaya kuşkunun işvesinin düşmesiyle başka bir anlama meyil etmenin tadıdır bu.
Kısa bir süre önce Kamkaran grubunun da icra ettiği ve bu sayfada yayımlanan iki dörtlünün ilk dörtlüsü bu türden bir anlamsal işve dörtlüsüdür.
Önce Farsçasını veriyorum. Sonra Türkçesine geçeceğim.
Ta dest ber éttefaq ber hem nezenim / Pai ze néşat ber sere ğem nezenim
Xizim-o demi zenim piş ez deme sobh / İn sobh demi zened ke ma dem nezenim
Bu dörtlüyü, sözünü ettiğim Kamkaran icrasında altyazı olarak şöyle çevirmeyi uygun bulmuştum (burada üçüncü ve dördüncü mısraın…
View original post 402 kelime daha
