Soykırıma kim sebep oldu?

Siyonistlerin İran’a karşı başarılarında elbette onların teknolojik olanaklarının önemli rolü olmuştur ancak temel nedeni onların uçakları, teknolojileri ve kimilerince yere göğe sığdırılamayan zekaları falan değildir. Onların darbelerinin etkili olmasının esas nedeni yıllarca İran halkının ve İran devletinin değişik düzeylerine yerleştirilmiş, sızdırılmış Siyonistler, MOSSAS ve CİA, MI6 ajanları ve onların işbirlikçilerinin arkadan hançer vurmalarıdır. Gerici, baskıcı İran rejiminin yıllarca uyguladığı halk düşmanlığı siyasetleri bu kriptoların yerleşmelerine ve etkin olmalarına zemin hazırlamış ve bu yolda etkili olmuştur. Bu da bölge halkları için yeniden bir tecrübe ama acı bir tecrübe oldu.

Bu sabah Yılmaz Özdil’in “İran’da aslında ne oluyor?” makalesini okudum. YouTube kanalındaki İran-İsrail-Türkiye konuşmasını da dinlemiştim. Son olarak “ABD’nin İran Saldırısına Bir de Bu Gözle Bakın” videosunda da aynı şeyleri tekrarladığı ve geçenlerde bir televizyonda yaptığı programda da İsrail’in İran’a saldırısını yorumlarken de düşüncelerini dinledim. O güne kadar, yani Siyonistlerin İran’a saldırmasından ve düşmanın son dönemdeki şer işleri yapılmadan önce, Yılmaz Özdil’in birçok farklı konulardaki videolarını izlemiş, makalelerini okumuştum. Görüşlerinde birçok isabetli nokta da bulmuştum. Ancak o gün kendisinin çok zekice ve de ustaca İsrail’in saldırganlığını bir şekilde örtbas etmeye, onu mağdur, başarılı, zeki bir devlet olduğunu söylemeye çalıştığını fark ettim (geç kalmış olabilirim). Yılmaz Özdil, İsrail’in “zaferlerini” anlatırken onun insanlığa karşı işlediği cinayetlerden nasıl boşaltıp soyutlayarak bir anlatıya dönüştürdüğünü izlemek acıdır elbette ve ibret verici. Ona göre İran devleti neredeyse aptal, geri kalmış ve İran halkı ise iki bomba düştü diye akın akın ülkeden kaçan korkaklar sürüsüdür. Halbuki İsrail vatandaşları devletinin yanında duruyormuş Bu anlatı hazindir elbette. Kendisi diyor ki “Bu durumda olsam mutfaktan bıçağı kapar cepheye koşardım.” Ama İranlılar korkakça vatanlarını terk ediyorlarmış! Yanlış anlamış olabilirim belki dedim ancak daha fazla dinlemeye katlanamadım doğrusu. Bugün başlığını yukarıda verdiğim makalesini okuyunca yanlış anlamadığımı çok net olarak gördüm. Kırk yıl Batı devletlerinin her çeşit ambargosuna, ablukasına, baskısına, propagandasına ve ekonomik zorluklarına dayanan, sekiz yıl süreyle emperyalistlerin dayattıkları savaşa dayanıp vatanlarını koruyan ve tüm bunlara rağmen tüm dünyanın sustuğu anda kimsenin dokunamadığı İsrail’in başkentine füzeler yağdırma cesareti gösteren İran’ı bilmiyor olabilir mi bu denli “bilgili araştırmacı gazeteci”?

Sabra-Şatila katilamı

Yukarıda işaret ettiğim makale kanımca baştan sona Gazze’nin ve Filistin’in kurtuluşu için canından maya koyan o halkın seçtiği ve arkasında duran savaşçılarının aleyhinde yazılmış bir yazı! Siz sevin ya da sevmeyin Hamas, Gazze halkının Siyonizm’e karşı savaşındaki mızrağının delici ucudur!

Adı geçen makalenin sonuna doğru aynen şöyle okuyoruz:

“İşte bu Hamas’ın, zafer kazandık zannederken, sevinçle şükür namazı kılarken, aslında Gazze’den Lübnan’a, Suriye’den İran’a, hatta Türkiye’ye kadar, bütün bölgenin başına ne iş açtığını hepimiz görüyoruz.”

Yani şayet Gazze’de 60 binin üzerinde çoğu çocuklar olmak üzere sivil insan katledilmişse, okullar, hastaneler bombalanmışsa, hatta bugün bile o evsiz yurtsuz bırakılan yetim, öksüz çocuklar aç ve susuz, ilaçsız bırakılmış ve ölüme terk edilmişlerse suçlu Siyonistler değil onların “sivillerine saldıran rehin alan” Hamas’tır! Öyle mi Yılmaz Bey? Öyle mi? Yani Filistin halkının kendi seçtiği savaşçıları düşmana karşı yeter artık deyip saldırısı “düşmanın planı” mıydı? Merak ediyorum Filistin halkı ne zaman ve nasıl direnseymiş ve düşmanı vursaymış o düşmanın planı olmayacakmış? Her halde Filistin’de on yıllardır süregelen katliamların esas müsebbibi de Filistin halkının direnişidir!

Siyonistlerin çakma devletleri kurulmadan önce bile Filistin halkına karşı sistematik terör saldırılarını bilirsiniz. Siyonist terörist grupların ve gözü dönmüş katillerin örgütlerinin birleşmesiyle oluşan IDF’in (İsrail ordusu) de nasıl kurulduğunu bilirsiniz! Başta Sabra-Şatila katliamları olmak üzere, birçok toplu cinayetleri gerçekleştiren Golde Meir, Moşe Dayan, Ariel Şaron ve benzeri katilleri mutlaka bilirsiniz Yılmaz Bey! Bilmiyorsanız ben anlatayım:

“Ben, ‘uluslararası prensipler’ denen sözler hakkında hiçbir şey bilmiyorum ve size söz veriyorum bölgede doğan her bir Filistinli çocuğu yakacağım. Filistinli kadınlar ve çocuklar onların erkeklerinden daha tehlikelidir; çünkü her bir Filistinli çocuk demek Filistin soyunun daha fazla devam etmesi demektir.” Bu sözler Sabra-Şatila kasabı lakabıyla bilinen Ariel Şaron’a aittir. O bu sözleri 1965 yılında General Uzi ile yaptığı söyleşide dile getirmiştir. Bilirsiniz Şaron, Moşe Dayan gibi, 1911 yılından beri bölgede, İngiliz emperyalizminin oyunlarıyla başlayan, “mazlumiyet” maskesi altında, bütün bölge insanına ve özellikle de savunmasız Filistin halkına karşı sürdürülen kesintisiz ve sistematik savaş, saldırı, cinayet ve terör politikalarının önemli bir parçasıydı.

Moşe Dayan ve Ariel Şaron

Bilirsiniz ama yine de hatırlatmamda yarar var:

Haganah terör örgütünün üyesi olan Şaron’ın adı ilk kez 1948 yılında sınırda  sürdürdüğü acımasız katliamlarla ünlendi. 1952 yılında kurduğu 101. Tim’in komutanı olarak ününe ün kattı. Bu timin üyeleri sabıkalı canilerden ve ölüme mahkûm edilmiş katillerden, hırsızlardan oluşuyordu. Şaron bu lümpenler çetesini en zor eğitimden geçirmeyi başarmıştı. Bir İsrail gizli servisi MOSSAD subayının anılarında değindiğine göre, Şaron çete üyelerinden herkesi utandıracak işler yapmaya mecbur ederdi, öyle ki bu caniler bile bu istekleri yerine getiremezlerdi. Bu MOSSAD subayı, anılarının devamında Ariel Şaron’un doğum günlerinde bir defada öldürdüğü 20 Filistinli çocuğun anısına mum yakılmasıyla kutlamayı tercih ederdi. Bu anılara göre bir gün Şaron yolu üzerinde kucağında süt bebeği ile bir Filistinli kadına rastlamış, hançeri ile onlara saldırmış, kadının başını kesmiş, ardından bağırarak çocuğun ateşte yakılması için emir vermiş. Subayın yazdığına göre bu çocuk öldürülen o 20 çocuğa dâhil değildi.  Şaron El Calil’de beş Filistin halk liderini de kaçırmış ve işkenceler sonrasında o çocuğu yaktığı gibi yakmıştır. 101. Tim’in faaliyetlerinden biri de, El Qabiyye köyünü top atışlarıyla yok etmesi, insanlarını kılıçtan geçirmesi olmuştur. Birleşmiş Milletler gözlemcilerinin bu katliamdan verdiği rapor ürperticidir. İsrail bu katliamın nedenini köydeki bir Yahudi kadının öldürülmesi savına dayandırmıştır. İsraillilerin Şeytanlar Birliği adı verdikleri 101. Tim, sürekli Filistinlilerin evlerine bomba yerleştirerek sistematik cinayetlerini sürdürmüşledir.

Ancak tüm bu cinayetler Sabra ve Şatila katliamından sonra gölgede kaldı. Şaron İsrail Savaş Bakanı’yken 16-18 Eylül 1982 tarihinde üç gün boyunca Lübnan’daki Sabra ve Şatila mülteci kamplarına saldırarak “Duygu ve Acıma Yasak!” sloganıyla en az 1500 savunmasız insan, çocuk, kadın ve yaşlı insanı hatta kedileri, köpekleri bile öldürdü.

VE bugün ise Gazze’deki soykırım Siyonistlerin tüm cinayetlerini gölgede bırakmıştır!

Hayır Yılmaz Bey, Siyonistlerin cinayetleri Gazze’nin savaşçıları Hamas’ın öz savunma saldırısı ile başlamamıştır!

Size göre teslimiyetçi Mahmut Abbas iyidir ama ölümüne Siyonizm’le savaşan Hamas savaşçıları kötüdür. Yanlış anlaşılmasın, ben Hamas’ın inancı ya da ideolojisini savunmuyorum, onların Filistin (Gazze) halkının düşmanlarıyla savaşıyla ilgileniyorum. Siz Müslüman olan savaşçıların tümünü bir kefeye koyup toptan reddedebilirsiniz. İsrail-Amerika-İngiltere şer ekseninin IŞİD (ki askerlerinin önemli bir kısmı İsrail Siyonistlerinden oluştuğu biliniyor), Taliban, Bokoharam gibi “Müslüman” adıyla örgütleyip sahaya sürdükleri katiller sürüsü ve halk düşmanı örgütleriyle diğer Müslüman direnişçilerini aynı görebilirsiniz. Şayet bugün Anadolu Türkleri de Siyonizm’e karşı “Allah, Allah!” diye mücadeleye girişirlerse onların savaşı da “gerici” diye reddedilmelidir değil mi?

O makalede göze sürme olsun diye bir kez bile Siyonist sözcüğüne rastlanılmıyor. İnternetteki videolarında soruyor Yılmaz Özdil, “Nasıl oluyor da Türkiye böyle Yahudi düşmanı haline getirildi?” diye. O, Siyonistlerin kullandıkları tipik şablonunu kullanarak, bilerek ya da bilmeyerek Siyonizm’e karşı olanları Yahudi düşmanı olarak göstermeye çalışıyor.

Yılmaz Özdil’in onlarca yıldır Filistin halkını katleden, soykırımcı, saldırgan sentetik devletin iç yüzünü ifşa eden bir konuşmasını, makalesini aradım bulamadım. Umarım varsa birisi bana ulaştırır okur, dinlerim ve teşekkür ederim.

Emperyalizme karşı direnenler, Müslüman olsun ya da Yahudi, Hristiyan olsun ya da dinsiz fark etmez, Türk olsun ya da Arap, Kürt olsun ya da Fars ya da İngiliz fark etmez. Bunlar kardeştir. Kaderleri aynıdır. Aynı şekilde emperyalizmin ve Siyonizm’in öyle ya da böyle, açıkça ya da gizlice yanında duran herkes ve her örgüt ister Müslüman olsun ister sosyalist, milliyetçi olsun ya da başka etiketli fark etmez düşmanın yardımcısıdırlar ve onlar bu yardımcılık, yardakçılık ve casuslukta kardeştirler. Genel bir kılavuz kural var: “Önemli değil savaşı kim başlatmış ya da hangi ülkede cereyan etmekte, önemli olan o savaşa hakim olan siyasettir!”

Lenin 16 Aralık 1917 yılında bir bildiriyle Müslümanlara şöyle seslenmiştir:

“Doğu Müslümanları İranlıların, Türklerin, Arapların Hinduların yaşamları, varlıkları ve özgülükleri, Avrupa’nın vahşileri tarafından yüzyıllar boyu onların pahasına kendilerine ticaret matahı olarak seçilmiş ve şimdi bu yağmacı savaş çığırtkanları onların ülkelerini bölmek istiyorlar. Biz İran’ın parçalanmasını öngören gizli anlaşmayı yırtıp atıyoruz ve savaş biter bitmez Rus ordusu bu ülkeden çıkacak ve kendi kaderi tayin hakkı İranlıların elinde olacak. Bu koşullarda baskı ve zulüm altındaki Hindistan Müslümanları da fırsattan yararlanıp zalimlere karşı ayaklanıyorlar. Sessiz oturmamalı ve işgalcileri ülkeden defetmeliler. Ey Rusya Müslümanları, ey doğu Müslümanları, dünyanın yaşamını yenileme yolunda biz sizden yardım istiyoruz!”

Yorum bırakın