bir kayık yapacağım
suya ben salacağım.
aşk meşeliğinde
kahramanlarını uyandıran kimsenin olmadığı
bu tuhaf topraktan uzaklaşacağım…
ağı olmadan kayığın
ve yürekte inci sevdası olmadan hiç
kürek çekeceğim durmadan
ne maviliklere gönül kaptıracağım
ne denize
balıkçıların yalnızlığının ışıltısında
saçlarından büyü saçan perilerin
başlarını sudan çıkaran denize…
durmadan kürek çekeceğim
durmadan şarkı söyleyeceğim:
“uzaklaşmalı, uzak,söylencesi yoktu o kentin erkeğinin.
bir salkım üzüm kadar dolu değildi o kentin kadını
hiçbir sarayın aynası sarhoşlukları tekrarlamadı
ufacık bir su birikintisi bile, bir meşaleyi yansıtmadı hiç!
uzaklaşmalı, uzak…
kendi şarkısını söyledi geceler
şimdi sıra pencerede!”
denizlerin ötesinde bir şehir var
orada pencereler tecelliye açılır
çatılar insanın zeka fıskiyelerini seyreden güvercinler yeridir
on yaşındaki her çocuğun kolu bir marifet dalıdır
şehir halkı bir taneye öyle bakarlar ki
bir alaza, yumuşacık bir rüyaya bakıyorlar sanki…
toprak senin duygularının musikisini duyar
rüzgarda söylence kuşlarının kanat sesi var
denizlerin ötesinde bir şehir var
güneşin çapı orada
tan sökerken uyanan göz kadar
ve şairler suyun, aydınlığın, bilgeliğin varisidir
denizlerin ötesinde bir şehir var!
bir kayık yapmalıyım!
(S.S., h.h.)