Ay: Ekim 2013
Behçet Necatigil Hepimizi Kandırmıştır!
1- Behçet Necatigil’in anma törenine konuşmacı olarak davet edildiğimde iki önemli soru zihnimde oluştu: Birincisi şu ki bir panelde gecikmiş bir bilgilendirme neye yarar? İkincisi ise şu; ben bu oturuma katılmasam ne olur? Sorularımın yanıtı çok ilginç bir şekilde “hiçbir şey!” oldu. Ancak soruyu yanıtlamamla konu kapanmadı, olmamak konusu zihnimi meşgul etmeye devam etti. Sonra da olmama’nın her iki türü yani var olduktan sonra var olmamak, ve de hepten olmamak şekilleri bana ilginç gelmeye başladı. Var olmanın kökenini (en azından süreğen dönüşüm kuramı dâhilinde) şimdilik bir kenara bırakırsak dahi, var olmuş olanın yok oluşunun birden fazla türü olabileceği gerçeğini bir kez daha düşünmeye başladım. Mesela, bu masanın üzerinde bu vazo önceden burada yok’tu, birsi buraya getirdi, var oldu. Şimdi birisi onu buradan alıp salonun dışarısına çıkarırsa masa coğrafyasında onun varlığından söz etmemiz mümkün olmasa da vazonun henüz var olduğuna inanmamız akıl dışılık değildir. Kaldı ki akıl dışı olması bile ve bizi bu yönde tehdit etse de bu konuda risk almamıza mani olamaz!
Gılgamış dedi ki…
“Sonra gelecek ölümüme ağladım,
ve terk ettim evimi nefes alabilmek için dağ doruklarında,
dostumun ölümü tutsak etmişti rüzgarımı…”
Sohrab’dan bir şiir: Suyu bulandırmayalım
suyu bulandırmayalım
aşağılarda bir güvercin su içiyor
ya da hoş uzak bir köşede bir sığırcık kanat yıkıyor
ya da köyde bir testi doluyor
Okumaya devam et “Sohrab’dan bir şiir: Suyu bulandırmayalım”
