bu hepimizin rivayetidir! -1-


– Merhaba!
– Merhaba!?
– Ama siz o değilsiniz!
– Kim değilim?

Böyle başlamıştı sana gelmem. Tam otuz yedi yıl önce! Şimdi birkaç resim buldum, bazı akrabalardan, ama eskiye ait çok az ispat var elimde. Sen bu ispatlardan birisin. Sen benim gözlerimin içinin güldüğü yıllarını hatırlıyorsun, sonra o parıltı söndü gözlerimde, görüyorsun işte! Üzüleceksin ama hapishaneden önce işkence de var. İşkenceden sonra gözlerimin parıltısı söndü.
Tülay bir adım önden, Taylan onun arkasından, Kuğulu Park’ın havuzuna kurulmuş küçük kambur köprüyü geçtiler. Havada, parkın ışıkları altında küçücük billur parçalarına benzer kar taneleri uçuşuyordu. Arnavut taşlara dikkatle basarak ilerliyordu Tülay. Kestane dumanının yanındaki piyangocuyu ve duvara gözlükler, çakmaklar dizmiş adamı geçtiler. Köşedeki kafeye oturdular. Hava serinceydi. Ama buna rağmen kaldırım masalarından birine oturdular. Garson gelince, Tülay “Sen söyle,” der gibi baktı Taylan’a.

– İki neskafe!

Tülay gülümsedi. Seneler önce, o siyah beyaz resimde kalakalan o küçük kızın bonkör sevinci, şimdi hafif kırışmış yüzünden masaya boca oldu.

– Niye güldün?
– Hayatımdaki ilk neskafe içişimi hatırladım da!
– Nasıl?!
 …

Daha gün gibi hatırlıyorum. Yıl 1973, sonbaharı, sanırım eylül henüz… havalar ılık. İş yerimden izin almıştım, Cebeci’ye, Hukuk’un oraya sürüklenmiştim. Birini görmem gerekti; yüzleşmek hatta ona tokat atmak için. Kendimi hazırlamıştım.
Hukuk Fakültesi’nin önünde dolmuştan indim. Geniş merdivenleri tırmanırken gözüm etrafı tarıyordu. Öğrencilere Taylan diye son sınıf öğrencisini tanıyıp tanımadıklarını soruyordum. Biri tanıdı seni ve o saatte derste olduğunu söyledi. Ben “olsun, beklerim,” deyip, yol tarifi istedim, ama genç adam beni sınıfın kapısına kadar getirdi ve benimle birlikte seni bekledi. Bu arada seni neden aradığımı, nerden tanıdığımı filan sorup duruyordu. Ben kısa yanıtlar veriyor ve sabırsızlığımı gösteriyordum. Nihayet kapı açıldı, öğrenciler dışarı çıkmaya başladılar. Genç adam seni işaret ederek “İşte bu,” dedi.
Ben, “yok o değil,” dediğim halde, sana seslendi. Benim seni aradığımı söyledi. Yaklaştın bize, bana “Buyurun, sizin için ne yapabilirim?” diye sordun. İşte ben o zaman “ama siz o değilsiniz ki” diye itiraz ettim… Sen biraz da şaşkınlıkla “Kim değilim?” dedin. Birkaç cümle konuştuk, adamın sahtekâr olduğu ortaya çıkmıştı, sadece beni değil, seni de kurbanları arasına sokmuştu, sana karşı tuhaf bir yakınlık duyduğumu anımsıyorum.
Sen derse dönmeliydin. Sorunum çözülmemiş, ikiye katlanmıştı. Bana tecavüz etmeye kalkışan herif kimdi? Senden ayrılınca okulun kafeteryasına gitmeyi tercih ettim. Kafamdaki soruların yanıtını o gün bulmalıydım. Sanırım bitirmiştim yemeğimi, çayımı ya da kolamı yudumluyordum, vakit olduruyordum, birkaç arkadaşınla sen geldin kafeteryaya. Gülerek bir şeyler konuşuyordunuz. Beni görünce onlardan ayrılıp benim masama geldin. Sevinmiştim seni tekrar gördüğüme. Arkadaşlarınla içeri girdiğinde sanırım gülümsedim. Yanıma geldin. “Bulabildiniz mi aradığınız kişiyi?” diye sordun. Bulamamıştım.
Okuldan birlikte çıktık. Kızılay dolmuşlarına doğru yürümeye başladık. Bir ara bana o kadar çok yaklaştın ki, teninin kokusunu hissettim. İşte ben sana orada vuruldum, tam o anda… O kokuyu otuz yedi sene taşıdım belleğimde! Çok özledim. Çok!
– Ağlıyor musun?
–  Ağlamam neyi değiştirir ki! Anlatacağım hepsini. Sinemadan yeni çıkmış çocuklar gibiyim. Sevdiğim o filmi sen bildiğin halde sana tekrar anlatacağım… bu filmi otuz yedi senedir hep kendi kendime anlattım durdum.


Öyle dalmıştık öyle eğleniyorduk ki birlikte. Senin sesin yürekten geliyordu. Bir şarkı söyler gibi uzatıyordun bazı kelimeleri. Ben de bir müzik dinler gibi dinliyordum seni.
Kızılay’a geldiğimizde çok şaşırmıştım. İkimiz de şaşırmıştık. Yol ne çabuk bitti diye. Yorgunluk filan da yoktu. Sen kolumu hafifçe tuttun ve beni caddenin karşısına doğru yavaşça çektin. “Seni çok yordum, kendimi de, gel birlikte birer kahve içelim!” dedin. Ben sadece seni takip ediyor, uslu bir çocuk gibi dediğini yapıyordum.
Gökdelenin üzerinde, bir cafe vardı. Set! Oraya çıktık. Ben ilk kez gidiyordum oraya…
– Evet! Bir çay içmiştik!
– Hayır çay değil, neskafe!
Cama yakın bir masaya oturduk. Bana neskafe ısmarladın. Onu da hayatımda ilk kez içecektim.

(Bu Hepimizin Rivayetidir)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s