Sevgili… ah biricik sevgili!

Yaşam bir kavuşmaktır ve ben bu kavuşmada olmuşum ve şu anda da kavuşmadayım. Ama şimdi benim kavuşmada olmam yaşamın hiçbir parçalarıyla uyumlu değil. Furuğ benim kanımdaydı ve şimdi de kanımda. Furuğ benim parmaklarımın arasındaydı ve şimdi değil. Olduğu zaman ben onu öyle severdim ki onun günlük sevinçlerini ve kendiminkini bile başkalarının görmemesine feda edebilirdim. Büyük bir davette, elli metre öteden onun gözlerinin parıltısını görürdüm ve bu ise kavuşmaktı ve şayet başkalarının basit hislerini okşamak için onunla tek bir sözcük konuşmasam bile önemli değildi. Hatta o benim bu suskuma kızsa da bilirdim ki biz birlikteyiz. Daha da kızıp isyan ettiğinde bilirdim ki yaşıyor ve birlikteyiz. Ama şimdi sadece benim içimde yaşıyor karşımda değil. Bilmiyorum, belki bu güzellik ilkin bozulmuş ve kirlenmiş olsaydı ve sonra yok olup gitseydi onun çekip gitmesine katlanabilirdim ama şimdi o eksiksiz ve arın ve dimdik karşımda durmuyor, kanımda olsa dahi. Benim artık hiçbir arzum, hiçbir umudum ve isteğim kalmamıştır ve acı içindeyim acaba on saniyeden bir başka on yıla kadar nasıl asılı kalarak geçireyim. Yapmak vücudu billurlaştırmaktır. Benim billurlaştırmak için neyim var? Bir billur yeniden billurlaştırılamaz ki. Ben şayet bir şeysem o şey işte bu çekimin ve ilginin cisimleşmesidir. Ve bana yüz tutan tüm hisler benimle yabancıdır.

Ben ölüm için, absürt için ve yaşamın anlamsızlığı için, avarelik için, kendini rüzgarın dalgalarına bırakıp ve onunla gitmek için asla bir isteğim ve anlayışım olmamıştı, fakat şimdi var. Sahip olmak, geçmiş, bu ikisinin tuzağına düşmek, bağlanmış olmak, bunların tümü bende hepten bitmiştir. Sevinmenin ve gülmenin sözü bile edilemez. Bilmiyorum, özetle şu ki bu dünyanın hiçbir şeyi bana çekici gelmiyor. Öteki dünya da zaten yok. Ben artık başkalarının binasına mum ve sütun olmaya katlanamıyorum. Yapamıyorum, ne yapayım! Ne tüketici olmak istiyorum ne de üreten, ne burada olmak istiyorum ne orada ve şayet buradaysam orada olmak istemediğimdendir. Halka ve döneme toplumsal ve tarihsel perspektiften bakıyorum ve bakmışım, tanıyorum ve tanımışım ve tüm bunlar benim boşluklarımı daha da boşaltıyor. Yol gidiyorum Furuğ’u yanımda görüyorum ama biliyorum ki o yoktur. Sesini duyuyorum ama sözleri onun sözlerinden anıdır, yeni konular hakkında yeni sözler değil. Vitrinleri seyretmelerden şarap içmelere ve oyunları duymalara, filmleri izlemelere, kitapları okumalara ve yeni insanlarla buluşmalara kadar hepsinde ve hep hasretle diyorum keşke o da olsaydı.

Sen delirmenin ne olduğunu bilmiyorsun. Ben delirmişim. Ve kendimi toplumsal ve irsi ölçütler ve ilişkilerle meşgul edip kandıramıyorum. Ben kendimi kandırmıyor, kandıramıyorum. Bu iç dökmelerimi bağışla. Dünyada seninle benim kadar bu denli birbirinden farklı ve aynı zamanda birbirine bu denli yakın iki insan belki bulunmaz. Bu nedenle de ister gerçek olsun ister hayal içimi döküyorum.

Biliyor musun, görmek, duymak ve duyumsamak ve düşünmek ki bu görmelerde, duymalarda, duyumsamalarda onunlayım ve onun için de görüyorum, duyuyorum ve duyumsuyorum, tam ve kesin olarak beni tatmin etmiyor çünkü bilinç duvarımın arkasında zannediyorum ki böylesi bir iş deliliğin ve yanlışlığın bir işaretidir. Sanıyorum şayet kendi yetilerimin ve egemenliğimin dışında deli idiysem ya da delirmiş olmuş olsaydım belki doğru olurdu ama aldatmanın ve kandırmanın bana galebe çalmasına izin vermem yani kendi kendimi delirtmem ve gerçeklerden kopacak kadar hayal kurmam, bu kendisi bir çeşit sahtekarlık bir çeşit  mastürbasyon olur ki ben bundan nefret ederim. Belki de şayet delirmiş olsaydım kendim için karmaşık bir sorun ve zor bir problem kalmazdı ama şimdi biliyorum ki o denli delirmedim ve bu “akıllılıktan” da bu denli acı çekiyorum.

Daha ne kadar yazayım? Yeter. Özlüyorum ve hiçbir şey beni dindirmeyecek ve senin zamanını kendi dertlerimle almam boşuna çabadır. Tüm bu yıllar ve yüzyıllar ve geçmiş olan insanlar ve kalan binalar ve ağaçlar ve tablolar ve yıllanmışlık, bana onun gidişinin acısına daha katlanabilmem için aydın bir boyut kazandıracağına, gelecek yıllardaki kalmanın ve onun gidişinin bilincinde olmanın korku ve vahşetini daha da artırmakta. Bu ise benim her tür çabamın binasını alttan döküp dağıtmakta.

Uzun bir süre burada kalacağımı düşünüyorum. Belki de bir ay sonra dönerim. Ama dönmek. Nereye? Onun mezarı ve yatak odası benim zihnimdedir ve ben bir yere dönmek için bir yerim yoktur onun mezarından ve yatak odasından başka. Aynı zamanda benim var olmam ve kalmam, çirkin ve bozuk bir kalmak ve var olmak olsun istemiyorum zira ben onun kalıbıyım ve o kötü bir kalıpta yer bulsun istemiyorum. İşte o zaman bilmiyorum, benim vücudum ve gövdem olan bu tabutu nasıl süsleyeyim ve aydın tutup koruyayım.

Bağışla beni sana bunca mersiye okuduğum için. Babamdan bir mirastır, belki.

Kutsi’ye çokça selam söyle.

Kurban sana

İmza

İbrahim Golestan
Furuğ Ferruhzad
Sadık Çubek

Yorum bırakın