Taş

Yağmur dinip güneş çıkınca içime neşeli bir ferahlık doluştu. Çıkıp ıslak kaldırımlarda yürümek geldi içimden. Fotoğraf makinemi de yanıma aldım. Islak ağaçlar, kaldırımlar, insanlar, kediler, köpekler güzel temalar ve kompozisyonlar oluşturur çoğu kez. Bulvarda ilerlerken yoksulluğu giysisinden belli bir çocuk, elinde irice bir taş,  küçük projektörlerle aydınlanmış lüks bir mağazanın vitrini önünde durmuş, vitrindeki kocaman tabloya dalmıştı. Vitrindeki tabloda bir çocuk sağ elindeki irice bir taşı kulakları hizasına kadar kaldırmış karşısındaki aynaya bakıyordu. Karşıdan gelen bir polis çocuğu görünce durdu. Ben de durdum. Kamerayı gözüme yapıştırdım. Elim deklanşörde bekledim. Vitrine bakan çocuğun eli kımıldadı. Polisin eli copuna doğru hareketlendi. Benim içimde bir ip gerildi. Koptu kopacak. Polisin kaskından bir damla yağmur suyu yüzüne damladı damlayacak. Tablodaki aynada şöyle yazıyordu: “Taş der ki, ben aynaların düşmanı değilim.”

Hepsi içinde yayınlandı

Yorum bırakın