Ay: Nisan 2022
Agni’ye sekizinci mersiye!
Sen, denizlerimden ağan ve denizlerime geri dökülen o mutlak ateş. Dilimin ilk sözcüğü. Ezberlediği tekçe öyküsü. Şimdi kara bakışlarını görebiliyorum. Kara gecelerimde yanıp sönen parlak yıldızlarını…
Yedi yönden esen rüzgâr senin saçlarında çiftleşir. Senin rüzgârın yılanlarıma ıslık çalmayı öğretti, buğday başaklarıma esmeyi, çalgılarıma nağmeyi, acılarıma iniltiyi, kulaklarıma mırıltıları! Sen bana merdivenleri tırmanmayı öğrettin. Uzak bir kentin, uzak bir semtinde, uzak bir binanın uzak bir odasına tırmanan merdivenleri…
Sen iki dölyatağından çıkıp iki annenin eline doğan o kutsal erkek değilsin. Sen o iki annenin iki dölyatağından doğan ilk ve son kadınsın! Daha yaşın üç olmadan her gözünle başka görmeye başladın. Sağ gözün ağlarken sol gözün gülmeye mecbur. Sen gayrı muhal bir efsane. Sen gerçek bir acı, sonsuz bir sevda.
hep öyle bak
dağ karanfilleri topladım dudaklarından saçından tarçın rüzgarı
öyle koyuldum yola: bunu yaz!
ellerin küçüktü yüzüme bastırıp ağlarken
yavrusunu çağıran dişi atmacalar dönüyordu sesinde düşüyordum bulutlarından
kokunu saklayan bir çarşaf gibi kal üstümde beni üzerine ört ya da
bana atkı örmedin daha
diyorum istersen serçe besleriz dilinin ucunda
pazar sabahları evimizin balkonuna bir yıldız bir şiir bir de senin sevmelerini dizeriz
öyle bir curcuna yani
sokağımız birden kaybolunca gözünde öyle gülüyorsun ki güneş çarpıyor balıklarımın sırtına
her sağanaklı düşümde gerilmiş kanatlarının ebemkuşağı
seni sevmek başka bir masaldır
ilk okulunda kollarının ilk dersim bunu da yaz!
mağrur bir sipahi dayanır kapısına küskün saatlerinin hep unutkan çocuk
ateşi derinden yakarsın kuyularının melikler masalında ipi kes öyle düşeyim
bundandır mahallenin delikanlıları senin adımlarınla tespih çeker
senin hırsız bakışlarınla arılar kelebekler
boynun taze buğday başaklarını sürer dudaklarıma
ben ölünce hep öyle bak
bir yanım boştu çünkü sana yıkıldığımda
obamı yakıp çıkınımı boşaltırken bir yanım boştu
geceler hep böyle sessiz miydi böyle kahır çiçekleriyle kara?
taze ekmek pişiriyorsun bize
kurşun kalem veriyorsun elime
yanlışlarımı dişil dilinle siliyorsun
çocuklar doğarken gülüşlerinde bir sırım ipek olurum
seninle oynamaya yürek ya da![1]
seni sevmek başka bir masaldır
yazılarına duvar olurum istersen
hep öyle bak
haşim hüsrevşahi
[1] Köyümüz Hüsrevşah yöresinden bir koşmacadan: “ördeği bağlamaya ipek gerek, yar ile oynamaya yürek gerek.”
